1 |
Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarfediyorsun! (Sözler) |
2 |
Açılmaz düğümler, (Allah'ın) iradesiyle açılır. (Mesnev-i Nuriye) |
3 |
Âcizim, âciz olanı istemem. (Sözler) |
4 |
Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref'ine çalış. |
5 |
Ahbabın gittikleri âlem karanlıklı değil, yalnız yerlerini değiştirdiler; yine görüşeceksiniz. (Lem'alar) |
6 |
Âhiret imanı, ihtiyarlara der Merak etmeyiniz, Sizin ebedî bir gençliğiniz var, gelecek ve parlak bir hayat ve nihayetsiz bir ömür sizi bekliyor. (Şualar) |
7 |
Âhiretin vücudu, dünyanın vücudu kadar kat'î ve şübhesizdir. (Lem'alar) |
8 |
Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme. (Mesnev-i Nuriye) |
9 |
Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor gidiyor, insan da beraber gidiyor. |
10 |
Aklın nuru fen ilimleridir. Kalbin nuru ise din ilimlerdir. |
11 |
Allah bir ism-i câmi' olduğundan esma-i hüsna adedince tevhidler, içinde bulunur. |
12 |
Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer. (Lem'alar) |
13 |
Allah namına vermek, Allah namına almak lâzımdır. (Mektubat) |
14 |
Allah'a tevekkül edene Allah kâfidir. (Mesnev-i Nuriye) |
15 |
Allah'ı tanıyan ve itaat eden, zindanda da olsa bahtiyardır… O'nu unutan, sarayda da olsa, zindandadır, bedbahttır. (Said Nursi) |
16 |
Allah'ın hesabına kainata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir. Eğer gaflet hesabına bakarsa, ilim zannettiği şeyde cehil olur. |
17 |
Allah'ın nuru ile nurlanan bir gönlün semasını hangi bulutlar kaplayabilir? (Tarihçe-i Hayat) |
18 |
Allah, arının kanat sahifesini, hüceyrat ve zerrat ile yazdığı gibi, sema sahifesini de yıldızlar ve güneşler ile yazar, tezyin eder. (Mesnev-i Nuriye) |
19 |
Allah, bir insanı kâinat sisteminde hârika cihazlarıyla bir katre sudan birden zahmetsiz yaratır. (Şualar) |
20 |
Allah, Kabirden sizi ihya edip, haşre getirip, huzur-u kibriyasında hesabınızı görecektir. (Sözler) |
21 |
Amelinizde rıza-yı İlahî olmalı. Eğer o razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. (Lem'alar) |
22 |
Arkadaş, topraktan ve toprağa inkılab etmekten, kabirden ve kabre girip yatmaktan tevahhuş etme! (Mesnev-i Nuriye) |
23 |
Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir. |
24 |
Aynada görünen güzellik aynaya ait olmadıgı gibi, hiçbir güzellik de o güzelin malı değildir. Bütün güzellikler Cemîl isminden yansıyor. |
25 |
Azametli, bahtsız bir kıt'anın; şanlı, tali'siz bir devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi, ittihad-ı İslâmdır. (Risale-i Nur) |
26 |
Bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara… Yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfî değildir. (Sözler) |
27 |
Bediüzzaman diyor ki: “Bir zaman gelecek, herkes benim halime gıbta edecektir.” (Tarihçe-i Hayat) |
28 |
Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar sel gibi üzerinize dökülecekti. (Lem'alar) |
29 |
Belki kutsi hizmeti imaniye, bu nefsi bütün hevesatından vazgeçirmiş ve o hizmetteki manevi zevk ona kafi geliyor. |
30 |
Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam. (Bediüzzaman Said Nursi) |
31 |
Ben nefsimi herkesten ziyade nasihata muhtaç görüyorum. (Sözler) |
32 |
Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin îmanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsûr senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harblerde, bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan menedildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.(Bediüzzaman) |
33 |
Bil, Ey Aziz Kardeşim! Tefekkür, gafleti izale eder. (Mesnev-i Nuriye) |
34 |
Bilirsin ki; ömür kısadır, lüzumlu işler pek çoktur. (Barla Lahikası) |
35 |
Biliyor musun vesvesen neye benzer? Musibete benzer. ehemmiyet verdikçe şişer. Ehemmiyet vermezsen söner. |
36 |
Bir bülbülü yaratan, bütün kuşları yaratan olabilir. (Şualar) |
37 |
Bir derman, haddinden geçse, dert getirir. (Mektubat) |
38 |
Bir insan Allah'a hâlis bir abd olursa, Allah'ın mülkü olan kâinat, onun mülkü gibi olur. |
39 |
Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur? (Sözler) |
40 |
Bir saat tefekkür, bir sene ibadet-i nâfile hükmünde (Kastamonu Lahikası) |
41 |
Bir saatin sanatkârı nasıl saatini çevirir, açar, gösterir, tarif eder; Kur'an dahi, elinde kâinatı tutmuş öyle yapıyor. (Mektubat) |
42 |
Bir şey tamamiyle elde edilemediği takdirde, o şeyi tamamiyle terketmek câiz değildir. (İşarat-ül İ'caz) |
43 |
Bir tane sıdk, bir harman yalanları yakar. Bir tane hakikat, bir harman hayalâta müreccahtır. |
44 |
Bir tek adam seninle hidayete gelse, sahra dolusu kırmızı koyun, keçiden daha hayırlıdır. (Şualar) |
45 |
Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. (Sözler) |
46 |
Bismillah her hayrın başıdır. (Sözler) |
47 |
Biz gidiyoruz, aldanmakta faide yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar, sevkiyat var. (Lem'alar) |
48 |
Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete (düşmanlığa) vaktimiz yoktur! |
49 |
Biz, hizmetle mükellefiz. Neticeleri ve muvaffakıyet, Cenab-ı Hakk'a aittir. (Kastamonu Lahikası) |
50 |
Bizim cemaatımizin meşrebi, muhabbete muhabbet ve husumete husumettir. |
51 |
Bizler uzun bir seferdeyiz. Buradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebed memleketine gitmek üzereyiz. (Mesnev-i Nuriye) |
52 |
Böyle dehşetli bir asırda insanın en büyük meselesi, imanını kurtarmak yada kaybetmek davasıdır. |
53 |
Bu çiçek kimin turrası, kimin mührü ve kimin nakşı ise, elbette bütün yeryüzündeki o nevi çiçekler onun mühürleridir. Ey nefsim! Kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki: “Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem. |
54 |
Bu dünya ebedî kalmak için yaratılmış bir menzil değildir. (Mesnev-i Nuriye) |
55 |
Bu dünya eğer daimî olsa idi ve yolumuzda ölüm olmasaydı … Ben de seninle beraber senin haline acıyacaktım. (Lem'alar) |
56 |
Bu insan zanneder mi ki, başı boş bırakılacak ve yarınki hesaba çekilmeyecek. (Mesnev-i Nuriye) |
57 |
Bu ittihadın (İttihad-ı İslâm) meşrebi muhabbettir. Husumeti ise, cehalet ve zaruret ve nifakadır. |
58 |
Bu kainatta görünen bütün güzellikler öyle bir güzelden geliyorki, bu mütemadiyen değişen ve tazelenen kainat, bütün mevcudatiyle ayinedarlık dilleriyle , o güzelin cemalini tavsif ve tarif eder. |
59 |
Bu meydan-ı imtihanda olanlar, başı boş değiller; saadet sarayları ve zindanlar onları bekliyorlar…(Sözler) |
60 |
Bu müthiş düsmanlarınıza karsi zırhınız, Kur'an tezgahında yapılan takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem'in sünnet-i seniyyesidir. Ve silahınız, istiaze ve istigfar ve hıfzı ilahiyyeye ilticadir.(Bediüzzaman) |
61 |
Bu zamanda en büyük bir ihsan bir vazife imanı kurtarmaktır. Başkalarının imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır. |
62 |
Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır. |
63 |
Bütün yıldızları elinde tutmayan, birtek zerreye Rab olamaz. (Sözler) |
64 |
Büyük görünme küçülürsün. (Sözler) |
65 |
Çekirdeği yapan, onun üstünde ağacı o yapar; ve ağacı yapan, onun üstünde meyveleri dahi o icad eder.(Bediüzzaman) |
66 |
Cenab-ı Hak bir abdini severse dünyayı ona küstürür, çirkin gösterir. |
67 |
Cenab-ı Hak herşeyden daha büyüktür. (Mesnev-i Nuriye) |
68 |
Cenab-ı Hak senin ibadetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil. Fakat sen ibadete muhtaçsın, manen hastasın. İbadet ise manevi yaralarına tiryaklar hükmündedir. |
69 |
Cenâb-ı Hak, hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için, insanda hadsiz bir acz, nihayetsiz bir fakr derc eylemiştir. |
70 |
Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden ve merhametinden ve adâletinden, iyilik içinde muaccel bir mükâfat ve fenâlıklar içinde muaccel bir mücâzat derc etmiştir. |
71 |
Cenab-ı Hakk'ın rızası ihlas ile kazanılır. (Lem'alar) |
72 |
Cenab-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve O'nu kaybeden neyi kazanır? Yani; O'nu bulan herşeyi bulur, O'nu bulmayan hiçbir şeyi bulamaz, bulsa da başına bela olur. (Said Nursi) |
73 |
Cennet dahi ucuz değildir, mühim fiat ister. (Mektubat) |
74 |
Cennet olmazsa cehennem tazip etmez. |
75 |
Cennet ucuz değil, Cehennem dahi luzumsuz değil. |
76 |
Cesed-i insan; havaya, suya, gıdaya muhtaç olduğu gibi, ruh-u insan da namaza muhtaçtır. (Sözler) |
77 |
Cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme. (Mesnev-i Nuriye) |
78 |
Deli adama iyisin, iyisin denilse iyilesmesi, iyi adama fenasın, fenasın denilse fenalaşması nâdir değildir.(Bediüzzaman) |
79 |
Demek değmez ki alınsa, çürük maldır hep bu çarşıda. Öyle ise geç, iyi mallar dizilmiş arkasında… (Sözler) |
80 |
Dergah-ı izzete iltica eden kurtuluyor. sual eden saillerin istekleri veriliyor. en adi bir zihayatın sesi işitiliyor ve haceti kabul ediliyor. |
81 |
Devamı olmayan şeyde kalb için hakikî bir lezzet yoktur. (Mesnev-i Nuriye) |
82 |
Devlete intisab; hizmet etmek içindir. Maaş kapmak için değildir. (A'sar-ı.Bediiye) |
83 |
Devletler, milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira, beşer esir olmak istemediği gibi ,ecîr olmak da istemez.(Mektubat) |
84 |
Dindaşlarınızla ittifak ediniz.. yani, ihtilafa düşmeyiniz. (Lem'alar) |
85 |
Dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmânîdir (…) Ve bir kısmı keffâretü'z-zünubdur. |
86 |
Dinleyen söyleyenden daha iyi anlar. (Sözler) |
87 |
Dost istersen Allah yeter. Evet o dost ise, herşey dosttur. (Mektubat) |
88 |
Dünya bir gün bize haydi dışarı diyecek. (Lem'alar) |
89 |
Dünya bizi terketmeden, biz onu terke çalışmalıyız. (Lem'alar) |
90 |
Dünya bütün şâşâsıyla ahirete nisbeten bir zindan hükmündedir.(Said Nursi) |
91 |
Dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. (Mesnev-i Nuriye) |
92 |
Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe…(Mektubat) |
93 |
Dünya misafirler için yapılmış bir handır ki daima dolup boşalıyor. (Mesnev-i Nuriye) |
94 |
Dünya seni terketmeden evvel, sen dünyayı terket. (Diva-ı Harbi Örfi) |
95 |
Dünya seyyar bir ticaretgâhtır. Öyle ise alış-verişini yap, gel… (Sözler) |
96 |
Dünyanın lezaizi zehirli bala benzer. Lezzeti nisbetinde elemi de vardır. (Mesnev-i Nuriye) |
97 |
Dünyanın yüz bahçesi, fani olmak haysiyetiyle ahiretın baki olan bir ağacına mukabil olamaz. |
98 |
Dünyaya ne için geldiğini öğren. (Lem'alar) |
99 |
Düşman istersen, nefis yeter. (Mektubat) |
100 |
Düşmanın düşmanı düşman kaldıkça dosttur; nasıl ki düşmanın dostu dost kaldıkça düşmandır. |
101 |
Ebedi ömrün önündedir. O ömrü bakide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fani ömürde sa'y ve çalışmalarına bağlıdır. |
102 |
Ebedî ve sermedî olan bir cemâlin seyirci müştâkı ve âyinedar âşıkı, elbette bâkî kalıp, ebede gidecektir. |
103 |
Ecel ve kabir insanı beklediği gibi, Cennet ve Cehennem de insanı bekliyor ve gözlüyor. (Sözler) |
104 |
Eğer aklın varsa, kanaata alış ve rızaya çalış. (Mektubat) |
105 |
Eğer Allah'ı buldunsa, bütün eşya senindir gör. (Sözler) |
106 |
Eğer bilsen gayret ne kadar hayırlı bir iştir. Ömrünü bir dakika boşa geçirmezdin.(Said Nursi) |
107 |
Eğer hasmını mağlub etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. |
108 |
Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin zulümatlı ve perişan bir halde gider. (Sözler) |
109 |
Eğer vermek istemeseydi, istemek vermezdi. (Mektubat) |
110 |
Ehl-i iman ile bütün kâinat alâkadardır, ondan memnundur. (Lem'alar) |
111 |
Elbette biz başıboş değiliz. (Sözler) |
112 |
Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin. (Mektubat) |
113 |
Elbette pek yakında birbirimizden ayrılacağız. (Tarihçe-i Hayat) |
114 |
Elbette yer altına girmiş bir çekirdeğin hava aleminde bir ağaç olması gibi; yer altına giren bir insanda, alem-i berzahta elbette bir hayatı bakiye sümbülü verecektir. |
115 |
Elde Kur'ân gibi bir burhan-ı hakikat varken, Münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir? |
116 |
Elde Kur'ân gibi bir mucize-i bâki varken, Başka burhan aramak aklıma zâid görünür. |
117 |
En bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın. |
118 |
En büyük hata , insan, kendini hatasız zannetmesidir.(Tarihçe-i Hayat) |
119 |
En ziyade musibet ve meşakkate giriftar olanlar, insanların en iyisi, en kâmilleridirler. (Lem'alar) |
120 |
Esbab bir zarftır. Ve masnuatı Rabbaniye ye bir kılıftırlar. Ve hedaya-yı Rahmaniye ye bir tablacıdırlar. |
121 |
Ettiğiniz bütün iyilikleriniz muhafaza edilmiş, mükâfatlarını göreceksiniz. (Şualar) |
122 |
Evet Allah'ı tanımayanın dünya dolusu bela başında vardır. Allah'ı tanıyanın dünyası nurla ve manevi sürurla doludur. (Lemalar) |
123 |
Evet bir incir çekirdeğinden koca bir incir ağacını ve ince bir sap ile koca bir kavunu bağlayıp çıkaran kudrete hiç bir şey ağır gelmez. (Mesnev-i Nuriye) |
124 |
Evet bu kâinatın perdesi altında çok acaib şeyler vardır, bizleri bekliyorlar. (Mesnev-i Nuriye) |
125 |
Evet her hakikî hasenat gibi cesaretin dahi menbaı, imandır, ubudiyettir. |
126 |
Evet ümidvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır. (Tarihçe-i Hayat) |
127 |
Evet, birşeyden herşeyi yapmak ve herşeyi bir tek şey yapmak, herşeyin Hâlıkına has bir iştir. (Risale-i Nur) |
128 |
Evet, herşeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatı göremez. |
129 |
Evet, kainat iman nuruyla matem-i umumi olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur. |
130 |
Ey alem-i İslam! Uyan, Kur'an'a sarıl, İslamiyete maddi ve manevi bütün varlığınla müteveccih ol. |
131 |
Ey arkadaş! İnsan da başıboş, serseri, sahibsiz bir hayvan değildir. (Mesnev-i Nuriye) |
132 |
Ey dil, iyi tad! Bir tavla kapıcısı ve bir fabrika yasakçısı nerede? Hazine-i hassa-i rahmet nâzırı nerede? (Sözler) |
133 |
Ey insan! Sen kendine mâlik değilsin… Rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zât-ı Zülcelal'in memluküsün. |
134 |
Ey insan! senin nokta-i istinadın, ancak ve ancak ALLAH'a olan imandır. |
135 |
Ey insan, düşün! Sen alâküllihal öleceksin. (Lem'alar) |
136 |
Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen : ALLAH namına ver, ALLAH namına al, ALLAH namına başla, ALLAH namına işle, vesselam. |
137 |
Ey nefis! Eğer takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir. |
138 |
Ey nefsim! Kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki: Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem. |
139 |
Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir. |
140 |
Fâniyim, fâni olanı istemem. (Sözler) |
141 |
Felsefe, her şeyi çirkin, korkunç gösteren siyah bir gözlüktür. Îman ise, her şeyi güzel, ünsiyetli gösteren şeffaf, berrak, nûrânî bir gözlüktür. |
142 |
Fena şeylerle meşguliyet fena tesir eder, fena iz bırakır. |
143 |
Fena şeylerle zihnen meşgul olmakta fenadır. |
144 |
Ferşden arşa, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi, yalnız duadır. |
145 |
Fıtratı müteheyyic olan insanın rahatı, yalnız sa'y ve cidaldedir. |
146 |
Gafletle yapılan zikirler dahi feyizden hali değildir. |
147 |
Gayri meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir. |
148 |
Gençlik kuvvetini ibadette sarfetmenin neticesi, dâr-ı saâdette ebedi bir gençliktir. |
149 |
Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır. |
150 |
Gördüm ki, ben bir yolcuyum. Uzun bir yola gidiyorum, yani gönderiliyorum. (Sözler) |
151 |
Göz öyle bir hassedir ki, Ruh bu alemi o pencereden seyreder.(Bediüzzaman) |
152 |
Gözleri hasta olan, güneşin ziyasını inkar eder. Ağzı acı olan, tatlı suya acı der. |
153 |
Günahlar, hayat-ı ebediyede daimî hastalıklardır. (Lem'alar) |
154 |
Gururu birak, seni yaratanı düşün, kabre girecegini bil, öyle hazırlan. |
155 |
Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır. (Mektubat) |
156 |
Hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil. (Sözler) |
157 |
Hakikî ve elemsiz lezzet, yalnız imanda ve iman ile olabilir. (Şualar) |
158 |
Hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur. |
159 |
Haksızlığa karşı sükût etmek, hakka karşı bir hürmetsizliktir. |
160 |
Hâlık-ı Rahmân'ın ibâdından istediği en mühim iş, şükürdür. |
161 |
Hased, hased edeni yakar. (Uhuvvet Risalesi) |
162 |
Hastaların duasını alınız, onların duası makbuldür. (Lem'alar) |
163 |
Hastaların kalbini hoşnud etmek, teselli vermek, mühim bir sadaka hükmüne geçer. (Lem'alar) |
164 |
Hastalığın faidelerini, sevabını ve çabuk geçeceğini düşün, merakı kaldır, hastalığın kökünü kes. (Lem'alar) |
165 |
Hastalığın hafifleşmesini istersen, merak etmemeye çalış. (Lem'alar) |
166 |
Hastalık gafleti dağıtır, âhireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir. (Lem'alar) |
167 |
Hastalık, sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler. (Lem'alar) |
168 |
Hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. (Mesnev-i Nuriye) |
169 |
Hayat sebebiyle karınca küreden büyük olur.(Bediüzzaman) |
170 |
Hayat, teessürat ile tasaffi edip, teellümat ile cilalanarak kuvvet buluyor. (Mesnev-i Nuriye) |
171 |
Hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. (Mektubat) |
172 |
Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur. (Sözler) |
173 |
Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksad yapsa, zahiren bir Cennet içinde olsa da manen cehennemdedir. |
174 |
Her musibette bir derece-i nimet vardır. Daha büyüğünü düşünüp, küçükteki derece-i nimeti görüp, Allah'a şükretmeli. |
175 |
Her müşkilat, Allah'ın kudretiyle hallolur. (Mesnev-i Nuriye) |
176 |
Her şey mânen Bismillâh der. Allah nâmına Allah'ın ni'metlerini getirip bizlere veriyorlar. |
177 |
Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise mâneviyatta kördür.(Bediüzzaman) |
178 |
Her şeyin iyisine bak!. (Sözler) |
179 |
Her söyledigin doğru olmalı, fakat her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir.(Bediüzzaman) |
180 |
Her söyledigin HAK olsun Fakat her HAKKI söylemek senin HAKKIN degildir: |
181 |
Her vakit “Besmele”ye, … ihtiyaç vardır. (Mesnev-i Nuriye) |
182 |
Herbir şeyde hususen zîhayatlarda öyle harika bir nakış, öyle mucizekâr bir sanat var ki; onu öyle yapan elbette O olacaktır. |
183 |
Herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. (Sözler) |
184 |
Herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-ı Rahîm'e olan teslimiyete bağlıdır. |
185 |
Herşey gibi, elbette gençliğin dahi lezzetleri gidecek. (Lem'alar) |
186 |
Herşey hakikaten güzeldir. Ya bizzat güzeldir veya neticeleri itibariyle güzeldir.(Said Nursi) |
187 |
Herşey kader ile takdir edilmiştir. Öyle ise kısmetine razı ol ki, kolaylık üstünde kolaylık göresin. (Mesnev-i Nuriye) |
188 |
Herşey, Cenab-ı Hakk'ın takdiriyledir. (Sözler) |
189 |
Herşeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyata kördür.(Said Nursi) |
190 |
Heykel, asla Şeri'ate uymayan, taş halinde dondurulmuş ve put şeklinde çizgileştirilmiş bir benlik ve nefsâniyet abîdesidir. |
191 |
Hiç kimse, hiçbir işini besmelesiz bırakmasın. (İşarat-ül İ'caz) |
192 |
Hırs, hasaret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir. |
193 |
Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir ve mahrumiyet ve sefaleti getirir. |
194 |
Hırs, sebeb-i mahrumiyettir; tevekkül ve kanaat ise, vesile-i rahmettir. |
195 |
İbadet, yaradılışın ücreti ve neticesidir. (İşarat-ül İ'caz) |
196 |
İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. |
197 |
İhlâsı kazanmak çok mühimdir. (Lem'alar) |
198 |
İhsan-ı İlahiden fazla ihsan ihsan değildir. Herşeyi olduğu gibi tavsif etmek gerekir. (Said Nursi) |
199 |
İman hakikati öyle bir çekirdektir ki; eğer tecessüm etse bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tubası olur. |
200 |
İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir. |
201 |
İman, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. öyle ise, insanın vazife-i asliyesi iman ve duadır. |
202 |
İmana gel ki elemden emin olasın; kadere teslim ol ki selamette kalasın.(Said Nursi) |
203 |
İmana gel, mükedder olma. Allah seni senden daha ziyade düşünür. (Mesnev-i Nuriye) |
204 |
İmanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkiki yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur'dadır. |
205 |
İnsan arzuyu fikir zanneder.(Bediüzzaman) |
206 |
İnsan bir yolcudur. Sabavetten (çocukluktan) gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. (Mesnev-i Nuriye) |
207 |
İnsan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir.(Sözler) |
208 |
İnsan der: “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?” Sen, de: “Kim onları bidayeten inşa edip hayat vermiş ise, o diriltecek.” (Sözler) |
209 |
İnsan ebed için yaratılmıştır. Onun hakiki lezzetleri, ancak marifetullah, muhabbetullah, ilim gibi umur-u edebiyedir. |
210 |
İnsan hayvan gibi yaşamamalıdır. Ve yaşamaz. (Muhakemat) |
211 |
İnsan ibadetine i'timad etmemelidir ve dâima ibadetinin artmasına çalışmalıdır. (İşarat-ül İ'caz) |
212 |
İnsan Kusur etse, istiğfar etmeli. Yâ Rab! Kusurumuzu afvet, bizi kendine kul kabul et …Âmin. (Sözler) |
213 |
İnsan, acz ve fakrını anlamakla tam Müslüman ve abd (kul) olur. (Sözler) |
214 |
İnsan, Bir çiçeği istediği gibi, koca bir baharı da ister. (Sözler) |
215 |
İnsan, şu dünyaya bir memur ve misafir olarak gönderilmiş… (Sözler) |
216 |
İnsan, ” az çok, büyük küçük her şeyden, her amelinden muhasebe ve sorguya çekilecektir.” (Mesnev-i Nuriye) |
217 |
İnsandaki nefis ise, şeytanı her vakit dinler. (Lem'alar) |
218 |
İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gâyesi; Hâlık-ı Kâinat'ı tanımak ve O'na îmân edip ibâdet etmektir. |
219 |
İnsanlara dinlettirmek ve hidayet vermek, Cenab-ı Hakk'ın vazifesidir. (Lem'alar) |
220 |
İnsanları canlandıran emeldir, öldüren yeistir.(Mektubat) |
221 |
İslamiyet güneş gibidir, üflemekle söndürülmez gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar. |
222 |
İşlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şübhe, kalb ve ruhumuza yaralar açar. (Lem'alar) |
223 |
Kabir kapısını kapamadığınız için, siz kat'î olarak bu yolun yolcususunuz. (Sözler) |
224 |
Kabir var, hiç kimse inkâr edemez. Herkes ister istemez oraya girecek. |
225 |
Kabir, bu dâr-i fâniden firâk-ı ebedî ile ebedü'l-âbâd yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır. |
226 |
Kabirde yatanların lisan-ı hâli Biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz, yine sizinle görüşeceğiz. (Lem'alar) |
227 |
Kabre gideceğini bil, öyle hazırlan. (Lem'alar) |
228 |
Kabrin arkası için çalışınız, hakikî saadet ve lezzet ondadır. (Mektubat) |
229 |
Kabrin öbür tarafındaki endişe-i istikbal her ferdin en mühim mes'elesidir. (Lem'alar) |
230 |
Kadere iman eden, gamlardan kurtulur. (Şualar) |
231 |
Kadının en cazibedar, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letâfet ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir. |
232 |
Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış, yuvalarına dönmeli. (Sözler) |
233 |
Kâinat mescid-i kebirinde Kur'ân kâinatı okuyor, onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidayetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zeban edelim. |
234 |
Kâinat sarayını ter temiz tutan bu ulvî, umumî tanzif (temizlik), elbette ism-i Kuddûsün cilvesi (yansıması) ve muktezasıdır. |
235 |
Kainatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır. (Sözler) |
236 |
Kalb, ebedü'l-âbâda müteveccih açılmış bir penceredir; bu fâni dünyaya razı değildir. |
237 |
Kanaat eden, iktisad eder; iktisad eden, bereket bulur. (Mektubat) |
238 |
Kavga kapısını kapamak için banka kapısını kapayınız. (Sözler) |
239 |
Kendine gel. İnsaniyete lâyık bir surette yüksel. (Sözler) |
240 |
Kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan; hiçbir şeyi gayesiz, nizamsız göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz olabilirsin. (Sözler) |
241 |
Kim bir şeyde çok tevaggul etse; galiben başkasında gabileşmesine sebebiyet verir.(Muhakemat) |
242 |
Kıyamette arz ölüp, siz sağ olarak çıkacaksınız. (Sözler) |
243 |
Kur'an kalblere kuvvet ve gıdadır. Ruhlara şifadır. (Mesnev-i Nuriye) |
244 |
Kur'an mü'mine der Hayatın az ise, hayat-ı bâkiyeyi düşün.. (Sözler) |
245 |
Kur'an mü'mine der Ömrün kısa ise; ebedî bir ömrün var, merak etme. (Sözler) |
246 |
Kur'an'ın zincirini muhkem tut. Onun sözüne kulak ver. Başkaları seni aldatmasın. (Nurun İlk Kapısı) |
247 |
Kur'an, bitmez ve tükenmez bir hazinedir. (Mektubat) |
248 |
Kur'ân-ı Hakîm, şu Kur'ân-ı Azîm-i Kâinatın en âli bir müfessiridir ve en beliğ bir tercümanıdır. |
249 |
Kur'an: Akıllara istikamet ve nur ve hayata hayat ve saadet veriyor. (Sözler) |
250 |
Kusurlu geçmiş zamanlarıma pişman ve nâdim olup, evvelki güldüklerime şimdi ağlıyorum. (Barla Lahikası) |
251 |
Lezzetleri tahrib edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz. (Lem'alar) |
252 |
Lezzetlerin zevalinden sonra kalan dumanları, günahlarıdır. (Mesnev-i Nuriye) |
253 |
Lillah, livechillah, lieclillah rızası dairesinde hareket ediniz. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer. |
254 |
Lüzumsuz, geçici ve günahlı zevklerin âkıbeti, elemler ve teessüfler olmasından istemiyorum. (Emirdağ Lahikası) |
255 |
Maddî musibetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür. |
256 |
Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir. Allah hesabıyla olursa mârifet-i İlâhiyedir. |
257 |
Mâdem Allah var. Elbette âhiret vardır. (Sözler) |
258 |
Mâdem ben de bu vatanın bir evlâdıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır. (Emirdağ Lahikası) |
259 |
Mâdem her şey mânen Bismillâh der. Allah nâmına Allah'ın ni'metlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi Bismillâh demeliyiz. |
260 |
Madem her vakit ecel gelebilir; eğer insanı gaflet içinde yakalasa, ebedî hayatına çok zarar verebilir. (Lem'alar) |
261 |
Madem iman gibi hadsiz derecede kıymetdar bir nimet bizde vardır; ihtiyarlık da hoştur, hastalık da hoştur, vefat da hoştur. (Lem'alar) |
262 |
Mal istersen, kanaat yeter. (Mektubat) |
263 |
Mâlâyâni ile iştigal, maksadı geri bırakıyor. |
264 |
Mâzide şükrünü eda etmediğin nimetlerin şükrünü kaza etmek lâzımdır. (Mesnev-i Nuriye) |
265 |
Mecaz, ilmin elinden cehlin eline düşse, hakikate inkılâp eder, hurâfata kapı açar. (Muhakemat) |
266 |
Menfaat üzerine dönen siyaset, canavardır. |
267 |
Merak ilmin hocasıdır. (Sünuhat) |
268 |
Merdane kabre bak, dinle ne taleb eder. (Sözler) |
269 |
Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler. (Mektubat) |
270 |
Millet, vatan, hayatı içtimaiyeyi ve siyasiyeyi anarşilikten kurtarmak ve büyük tehliklelerden halas olmak için beş esas lazım: Merhamet, hürmet, Emniyet, Haram ve helali bilip haramdan kaçmak, serseriliği bırakıp itaat etmek. |
271 |
Milletin kalb hastalığı; za'f-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir. (Hutbe-i Şamiye) |
272 |
Misafir olan kimse, beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. (Mesnev-i Nuriye) |
273 |
Misafir, yolunu düşünmeli. Nasılki bu odadan çıkacağım, … diğer bir gün de dünyadan çıkacağım. (Lem'alar) |
274 |
Mü'minin niyeti, amelinden hayırlıdır. (Sözler) |
275 |
Mülk başkasınındır. O Mâlik, hem Kadîr'dir, hem Rahîm'dir; kudretine istinad et, rahmetini ittiham etme. |
276 |
Müslüman olduğumuza şükretmeliyiz. (Sözler) |
277 |
Namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. (Sözler) |
278 |
Namaz, dinin direğidir. (İşarat-ül İ'caz) |
279 |
Namaz, Halık-ı Zülcelal tarafından her yirmidört saat zarfında tayin edilen vakitlede manevi huzuruna yapılan bir davettir. (İşarat'ül i'caz) |
280 |
Namazın manası Cenab-ı Hakkı tesbih, tazim ve şükürdür. |
281 |
Nasihat istersen ölüm yeter. evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır.(Mektubat) |
282 |
Nasıl ki Fatiha Kur'an'a, insan kâinata fihristedir; namaz da hasenata fihristedir. (İşârat-ül İ'caz) |
283 |
Ne iyilik ve ne fenalık, cezasız kalmayacaktır. (Gençlik Rehberi) |
284 |
Ne kadar güzel yapılmış de, “Ne kadar güzeldir.” Deme. (Gençlik Rehberi) |
285 |
Nefis daima kötü şeylere sevkeder. (Lem'alar) |
286 |
Nefis Rabbisini tanımak istemiyor, firavunane kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azablar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, za'fını, fakrını gösterir. Abd olduğunu bildirir. |
287 |
Nefis, hizmet zamanında geri kaçar. (Mesnev-i Nuriye) |
288 |
Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez. (Sözler) |
289 |
Nev'-i beşerin en büyük mes'elesi Cehennem'den kurtulmaktır. (Şualar) |
290 |
Ölüm firak değil, visaldir, tebdil-i mekandır, baki bir meyveyi sünbül vermektir. |
291 |
Ölüm ile cesed dağılır, ruh bâki kalır. (İşarat-ül İ'caz) |
292 |
Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan! (Mesnev-i Nuriye) |
293 |
Ölüm, muzır hayvanlarla dolu bir hapisten geniş bir sahraya çıkmak gibidir. (İşarat-ül İ'caz) |
294 |
Ölümün hakikatını gören kâmil insanlar, ölümü sevmişler. Daha ölüm gelmeden ölmek istemişler. (Sözler) |
295 |
Ömrün kısa ise; ebedi bir ömrün var, merak etme. |
296 |
Ömür durmuyor, çabuk gidiyor. (Tarihçe-i Hayat) |
297 |
Ömür kuşu da şimşek gibi geçmekte olup, seni kabir yuvasında hemen hemen nerede ise yumurtlamak üzeredir. (Mesnev-i Nuriye) |
298 |
Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. (Lem'alar) |
299 |
Rahat, zahmette; zahmet, rahattadır. (Lem'alar) |
300 |
Risale-i Nur iman hakikatlarının izahı olduğu için hem ilim, hem marifetullah hem ibadettir. |
301 |
Risale-i Nur Kuran-ı Mu'ciz-ül Beyanın taht-ı tasarrufunda olduğundan,ona uzanan, ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur. |
302 |
Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir. |
303 |
Risale-i Nur seciyeye asalet, ruha yükseklik, kalbe parlaklık verir. |
304 |
Sabrın mükâfâtı zaferdir; atâletin mücâzâtı sefalettir; sa'yin sevabı servettir; sebatın mükâfâtı galebedir. |
305 |
Sadaka nasıl mal ile olur. İlim ile dahi olur. kavl ile, fiil ile, nasihat ile de oluyor. |
306 |
Seherdir ehl-i zenbin tevbegâhı. (Sözler) |
307 |
Semanın yüzünde, hikmet içinde bir hareketi görmeyi âyet emrediyor. (Sözler) |
308 |
Sen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş olamazlar. (Şualar) |
309 |
Sen burada misafirsin ve buradan da diğer bir yere gideceksin. (Mesnev-i Nuriye) |
310 |
Sen her cihetten fakir ve O'na muhtaçsın. (Mesnev-i Nuriye) |
311 |
Sen, Mesleğim haktır veya daha güzeldir demeye hakkın var. Fakat Yalnız hak benim mesleğimdir demeye hakkın yoktur. |
312 |
Seni yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan. (Lem'alar) |
313 |
Senin şu fâni dünyana bedel, bâki bir Cennet seni bekler. (Mektubat) |
314 |
Senin vücudun taştan, demirden değildir. (Lem'alar) |
315 |
Senin zamanın ve ömrün, berkten daha çabuk geçer; hayatın, çaydan daha süratli akar. |
316 |
Şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez. (Lem'alar) |
317 |
Şeytanın arkadaşları çoktur. A'sar-ı Bediiye: (Münazarat) |
318 |
Şimdiden görüyorum ki: Yakın bir zamanda ben kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarımla veda eyledim. (Lem'alar) |
319 |
Sivrisineğin gözünü halkeden, Güneş'i dahi o halketmiştir. (Mektubat) |
320 |
Sizdeki gençlik kat'iyen gidecek. (Sözler) |
321 |
Size böyle bir nimet eden Zat, sizi başıboş bırakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatasınız. Kabirde sizi ihya edip haşre getirip huzuru Kibriyasında hesabınızı görecektir. |
322 |
Sizin hanenizdeki masum evlâdlarınızla masumane sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir. (Lem'alar) |
323 |
Sizin herşey'iniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. (Mektubat) |
324 |
Şöhret ayn-ı riyâdır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır. Ve insanı insanlara abd ve köle yapar. |
325 |
Şöhret, insanın malı olmayanı dahi insana maleder. |
326 |
Sonra, ben cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.(Bediüzzaman) |
327 |
Şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir. (Barla Lahikası) |
328 |
Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. |
329 |
Şu gecenin sabahı, şu kışın baharı, ne kadar muhakkak ve kat'i ise Haşr'ın sabahı, berzah'ın baharı da o kadar muhakkak ve kat'idir.(Bediüzzaman) |
330 |
Şu kısa, fâni ömrünü … Bâki şeylere sarfet ki, bâki kalsın. (Mesnev-i Nuriye) |
331 |
Şu misâfirhâne-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan, hiç bir şeyi nizamsız gâyesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gâyesiz kalabilirsin ? |
332 |
Şu vücud, sende vedia ve emanettir. (Sözler) |
333 |
Şükrün mikyâsı kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.(Mektubat) |
334 |
Şükür, nimeti ziyadeleştirir, gafleti kaçırır. (Lem'alar) |
335 |
Şükürde bir zahmet yoktur. Bilakis nimetin lezzetini arttırır. (Mesnev-i Nuriye) |
336 |
Sultan-ı kâinat birdir, her şey'in anahtarı O'nun yanında, her şeyin dizgini O'nun elindedir. |
337 |
Sünnet-i Seniye, edebdir. Hiçbir mes'elesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın! |
338 |
Tabiat misâlî bir matbaadır, tâbi' değil. Nakıştır, nakkaş değil. Kàbildir, fâil değil. Mistardır, masdar değil. Nizamdır, nâzım değil. Kanundur, kudret değil. Şeriat-ı iradiyedir, hakikat-i hariciye değil. (Risale-i Nur) |
339 |
Tabiat, bir nakıştır, nakkaş olamaz. (Lem'alar) |
340 |
Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. |
341 |
Tenbellikle namazı terkeden veyahud kıymetini bilmeyen; ne kadar câhil, ne derece hâsir, ne kadar zararlı olduğunu bilâhare anlar, ama iş işten geçer. (İşarat-ül İ'caz) |
342 |
Ümitvar olunuz; şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır.(Bediüzzaman) |
343 |
Umumî ve en mühim bir ihtiyaç ancak âhirettir. (Mesnev-i Nuriye) |
344 |
Uyan ey gözlerim vakt-i seherde. (Sözler) |
345 |
Vicdan kalp penceresinden bakar. Akıl gözünü kapasa da vicdanın gözü daima açıktır.(Said Nursi) |
346 |
Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalış … (İhlâs Risalesi) |
347 |
Yapan bilir; Elbette bilen konuşur. (Mektubat) |
348 |
Yardım vasıtası zekâttır. (İşarat-ül İ'caz) |
349 |
Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor. |
350 |
Zalimler için, YAŞASIN CEHENNEM. (Bediüzzaman) |
351 |
Zaman gösterdi ki: Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil. (Mektubat) |
352 |
Zamanın geçti kabirden başka mekânın var mı? (Mesnev-i Nuriye) |
353 |
Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve lâyık değildir. (Sözler) |
354 |
Zekatı vermeyenin herhalde elinden zekat kadar bir mal çıkacak..(Mektubat) |
355 |
Zulme rıza zulümdür; tarafdar olsa, zâlim olur. (Kastamonu Lahikası) |
356 |
Zulmüyle âbâd olanın ahiri berbâd olur!(Bediüzzaman) |
357 |
Ahir zamanda, şiddetli ve dehşetli bir bela gelecek. Herkese isabet edecek. Ondan kurtulan olmaz. Ancak Allah'ın dinini bilen ve ona göre lisanıyla ve kalbiyle mücahede eden bir adam kurtulacak. O ise, ona geçmişlerin mesleği sebkat etmiştir. Bir de, Allah'ın dinini bilip, tasdik eden birisi kurtulacak. |
358 |
Ulemaya hürmet ediniz, ikram ediniz. çünkü ulema, peygamberlerin varisidir. |
359 |
Az da olsa devamlı okumak. |
360 |
Az yemeye dikkat! Dolu mide dikkati ref' eder, tefekkür ve şükür hislerini kaldırır, insanı kasavet bağlar. |
361 |
Beni ademin en cömerti, en kerimi ve en sahisi benim. Benden sonra, onların en kerimi, en cevadı ise, bir recul, bir ademdir ki; o adem (hususi) bir ilim bilecek ve o ilmini neşredecektir. Kıyamet gününde müstakilen bir cemaat halinde baas olunacaktır. |
362 |
Bir adamın bir hikmet kelimesini işitmesi, duyması, bazen olur ki, ona bir sene ibadetten hayırlı olur ve bir saat ilim müzakeresi yanında oturmak, bir köle azad etmekten daha hayırlıdır. |
363 |
Bir alimin yatağına yaslanarak ilmine (kitabına) bir saat bakması, yetmiş saat ibadetten hayırlıdır. |
364 |
Bir ilim talebesi ilim tahsil etmekteyken ölüm ve ecel gelse, vefat etse şehiddir. |
365 |
Bir ilim talebesi, ilim tahsil ederken eceli gelse, vefat etse, onun derecesiyle Enbiya derecesi arasında, bir peygamberlik mertebesi kalır. |
366 |
Bir mü'minde dört şey, dört ahlak içtima ettiği zaman Cenab-ı Hak, o dört ahlakıyla ona cenneti vacip etmiş olur: Lisanında SIDK. (Doğruluk.Yani yalan söylememek.) Malda SEH. (Yani cömertlik.) Kalpte meveddet, SEVGİ. Hazırda ve gaybda olanlara NASİHAT etmek. |
367 |
Bir müslümanın, bir müslüman kardeşinin hidayetini artırıp, kötülüklerden onu alıkoyan bir hikmet kelimesi söylemesi ; ona bir hediye ihda etmesinden daha hayırlıdır. |
368 |
Bir yerde devamlı kalmak gaflet verir. |
369 |
Bizden gayrısına kendisini benzeten, bizden değildir. Sakın Yahudi ve Hıristiyanlara kendinizi benzetmeyiniz. |
370 |
Bütün tehlike okuyamamaktan çıkıyor. Okuyamamaktan kork! |
371 |
Cenab-ı Allah (C.C), mü'min kulunu tecrübe ve imtihan için, musibet ve belaya giriftar eder. Fakat, O'nun bu iptilai ve denemesini, o mü'min kulunun üstünde keramat ve ikramını izhar içindir. |
372 |
Cenab-ı Hak şu ümmetin üstünde hem deccalın kılıncını, hem de büyük harbin kılıncını beraber cem etmeyecektir. ( Mülaheme-i Kübra olan ikinci Harb-i Umumi, alem-i İslam'ı hırpalamadığı işaretiyle, İslamlar içinde bir deccal, alem-i İslam'ı başka bir surette hırpalayacak.) |
373 |
Cenab-ı Hak, bir adamı senin elinle (vasıtanla) hidayete getirmesi, güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha çok sana hayırlıdır. |
374 |
Cihadın en efdali odur ki, eğri yolda olup, Hakka karşı mümanaat gösteren en cebbar hükümdarlara, kumandanlara karşı hak söz söyleyendir. |
375 |
Cihadın en faziletlisi, kişinin kendi nefsi ve hevasına karşı mücahade etmesidir. |
376 |
Çok kere olur ki, hatası kendisine söylenmeyen bir kimse, hatasını hüner sayar. |
377 |
Çok söyleyen, az işleyen adamla işe girişme. Sözü iş, işi sözden ibaret olarak yaşayan kimseden bir şey bekleme. |
378 |
Dem ve damarlarımıza karışacak derecede okumak. |
379 |
Dilimizi; samimiyet zannıyla tahripkar, yıkıcı, gücendirici konuşmalardan muhafaza etmek gerekir. |
380 |
Din ile dünyayı talep edenlere veyl olsun. |
381 |
Düşünmek demek, meselenin neden ibaret olduğunu tespit ettikten sonra lâzım gelen tedbirleri sükûnetle almak demektir. |
382 |
En mühim iki şey: okumak; uhuvvet ve ihlâs, yani samimiyet dairesinde hizmet. |
383 |
Evet, ben güzelleştim. Fakat güzellik libasındır ve dolayısıyla bana giydirenindir; benim değildir. (Mektubat) |
384 |
Gençlikte insan ne ile meşgul olursa, istidatları onda inkişaf eder. |
385 |
Günlük içtimai hadiselerle meşguliyet, kabiliyetlerin inkişafına mânidir. Bu noktaya dikkat lâzımdır. Zira bugün buna “genel kültür” ism-i herzesi takılmış. |
386 |
Halk-ı Ademden (A.S) ta kıyamete kadar, alem-i insaniyyet arasında, deccal hadisesinden daha büyük bir umur, mes'ele yoktur. |
387 |
Her an muvaffak ve muzaffer olacağım cehdi içinde olmalısın. Bir işi bitirmeden başka bir işe el atmamalısın. |
388 |
Hilafet-i İslamiyye, babamın kardeşi amcam Abbas'ın oğullarından zail olmayacak. Ta onu deccala teslim edinceye kadar. |
389 |
Hizmet için değil, nefsimi ıslah için okumalıyım. |
390 |
İlim talep etmek, Allah'ın katında nafile namaz, oruç, hacdan ve fi-sebilillah olan cihaddan efdaldir. |
391 |
İlmi öğreniniz. çünkü onun öğrenilmesi, Allah'a karşı haşyettir. Talebi ibadettir. Müzakeresi tesbihtir. Ondan bahis ise cihaddır. |
392 |
İlmin efdali iman ilmidir. Bu ilimle az olan amel, ilim ile olduğu için menfaat verir. Fakat çok amel cehil ile olsa menfaatsizdir. |
393 |
İlmin talibi (talebesi), RAHMAN'ın talibidir. İlmin talipçisi, İslam'ın rüknüdür. Onun ser-ü mükafatı, Peygamberlerle beraber verilir. |
394 |
İlminden menfaat görülen bir alim, bin abidden hayırlıdır. |
395 |
İmanı kurtarmak, Kur'ana ve Nur'a hizmet gibi, mukaddes ve asil bir dava uğrunda, hayatımı fedadan çekinmeyeceğim. |
396 |
İnsan yaşlandıkça enaniyet gençleşir. |
397 |
İnsan; bazı imtihanlara maruz kalır. Bu durum kuvvet ve salabet kazanmaya sebeptir. |
398 |
İnsanın istidatları ve kabiliyetleri kırk yaşına kadar inkişaf eder. |
399 |
İstidatları inkişaf ettirmek için çok okumak. |
400 |
Kabiliyetleri inkişaf ettirebilmek için her şeyden evvel meşru ve sebatkâr bir şekilde çalışmayı bilmek lâzımdır. |
401 |
Kim ki ilimden (yani ilm-i imani ve tahkikiden) bir bab, bir mes'ele taallüm ederse, onunla amel etsin etmesin, bir rek'at nafile namazdan efdaldir. Eğer öğrenmekle beraber amel de ederse, yahut onu başkasına da öğretirse, o zaman ta kıyamete kadar, onun o büyük sevabı ve onunla amel edenin sevabı onun olacaktır. |
402 |
Kim ki İslamı ihya etmek niyetiyle ilimden bir bab tahsil ederse, onun derecesiyle peygamberlik derecesi arasında, yalnız bir kalmış olur. |
403 |
Kudsi uhuvvetin teessüsü için çokluğa lüzum yoktur. 3-5 kişi olsa kafidir. |
404 |
Kur'an'ı öğrenen ve öğreten, içindeki hakaikını ders veren bilmiş olsunlar ki; kıyamet gününde onların cennete girmelerine, saik ve delil ben olacağım. |
405 |
Kur'an'ın hamelelerine ikram, hürmet ediniz. (Kur'an'ın hameleleriyse, ya Kur'an'ı hıfzedenlerdir, veyahut Kur'an'ın hakikatlarını yaşayanlardır.) |
406 |
Lezzetli üzüm salkımlarının hasiyetleri, kuru çubuğunda aranılmaz.(Mektubat) |
407 |
Meseleyi düşünmeli, fakat üzülüp gam ve keder içinde kalmamalı. |
408 |
Mesleğimiz meşakkattir. |
409 |
Muhakkak fitne gelmektedir. İbadı (insanları) parça parça edecektir. Ancak alimler ondan kurtulurlar. |
410 |
Münakaşa ile hiçbir dava halledilmez. Münakaşadan yavaşça çekil, öyle şeyler muvakkattir. |
411 |
Mütekellimden birisi gelecek, Kur'an'ı (Kur'an'ın hakikatlarını) öyle bir tarzda ders verecektir ki, ondan sonra, onun gibi o ders ve talimi veren olmayacaktır. |
412 |
Nefsin öldürülmesi, tarikatın yoludur. Bizde, nefis ile mücadele etmek var. |
413 |
Said, fitnelerden uzak kalmış kimse, musibet ve fitneye giriftar olduğu halde, sabreden kimsedir. Böyle adam ise, çok garip ve pek nadirdir. |
414 |
Şaka, muhabbetin kezzabıdır. |
415 |
Sakın bid'atlara yanaşmayınız. çünkü, bütün bid'atlar dalalettir. Bu dalaletler de, ceheneme dayanacaklardır. |
416 |
Şedid, kuvvetli, kahraman o değildir ki, insanları mağlup etsin. Belki kahraman odur ki, gadap ve hiddet anında, nefsini mağlup eder. |
417 |
Yüksek yerlerin hâfıza üzerindeki tesiri büyüktür. |
418 |
Tenkit için okuyan, istifade edemez. Başkası için okuyan, istifade edemez. Kendi nefsi için okuyan, istifade eder. |
419 |
Tuğlaları üst üste koymak tekrar değil, tesistir. |
420 |
Üç şey kalbe nasihati tesir ettirmez: uyku sevgisi, rahat sevgisi, taam sevgisi (Hadis meali) |
421 |
Ulemanın mürekkebiye Şüheda kanı muvazene edilse, muhakkak ki Allah yanında, ulemanın mürekkebi, Şühedanın kanından racih gelecektir. |