No | Anlamı | Arapça | Türkçe | Ebced | Esma |
---|---|---|---|---|---|
No | Anlamı | Arapça | Türkçe | Ebced | Esma |
1 |
Ey her türlü noksan sıfatlardan uzak, bütün güzel isimlerin,yüce ve ezelî sıfatların sahibi ve her şeyin gerçek mâbudu olan Allah’ım! |
يا اَللهُ |
Allah |
66 |
اللَّهُ |
2 |
Ey dünyada dost ve düşman ayırt etmeden bütün mahlûkatı rızıklandıran Rahmân! |
يَا رَحْمٰنُ |
Rahmân |
298 |
الرَّحْمَنُ |
3 |
Ey âhirette, itaatkâr kullarına hususî ihsan ve şefkatte bulunacak Rahîm! |
يَا رَحِيمُ |
Rahîm |
258 |
الرَّحِيمُ |
4 |
Ey her hükmünde adaletle muamele eden Mutlak Âdil! |
يَا عَادِلُ |
Âdil |
الْعَادِلُ |
|
5 |
Ey günahları silip süpüren, seyyiâtı hasenâta çeviren Afüvv! |
يَا عَفُوُّ |
Afüvv |
162 |
الْعَفُوُّ |
6 |
Ey varlığının sonu olmayan ebedî, Âhir! |
يَا اَخِرُ |
Âhir |
801 |
الآخِرُ |
7 |
Ey mahlûkları üzerinde kudretiyle yücelik sahibi olan Âlî! |
يَا عَالِي |
Âlî |
الْعَالِي |
|
8 |
Ey sınırsız ilmiyle bütün bilgileri, bilenleri ve bilinenleri kuşatan, olmuş-olacak, cüz’îküllî her şeyi bilen Alîm! |
يَا عَلِيمُ |
Alîm |
150 |
الْعَلِيمُ |
9 |
Ey sonsuz kuvvetin sahibi, kadri yüce, şanı yüksek, müteâl Aliyy! |
يَا عَلِىُّ |
Aliyy |
120 |
الْعَلِىُّ |
10 |
Ey olmuş-olacak, cüz’î-küllî her şeyi bilen Allâm! |
يَا عَلاَّمُ |
Allâm |
الْعَلاَّمُ |
|
11 |
Ey “ol!” emriyle kâinatta mutlak tasarruf sahibi olan ve kullarına, inanıp salih ameller işlemelerini emreden Âmir! |
يَا اَمِرُ |
Âmir |
الْامِرُ |
|
12 |
Ey günah ve zararlardan korunmak için sıyanetine iltica edenleri koruyup gözeten Âsım! |
يَا عَاصِمُ |
Âsım |
الْعَاصِمُ |
|
13 |
Ey merhamet ve şefkati çok olan Atûf! |
يَا عَطُوفُ |
Atûf |
الْعَطُوفُ |
|
14 |
Ey nefislerde ürperti ve haşyet hâsıl eden, celâlinde en büyük ve ulu olan Azîm! |
يَا عَظِيمُ |
Azîm |
1020 |
الْعَظِيمُ |
15 |
Ey reca duygusunu kullarının gönlüne armağan eden ve onların hüsn-ü zanla, rahmetinin engin tecellîlerini bekledikleri Azîmü’r-Recâ! |
يَا عَظِيمَ الرَّجَا |
Azîmü’r-Recâ |
الْعَظِيمُ الرَّجَا |
|
16 |
Ey şan ve şerefinde eşi, benzeri olmayan yegâne gâlip ve Azîz! |
يَا عَزِيزُ |
Azîz |
94 |
الْعَزِيزُ |
17 |
Ey diriliş erleri gönderen ve ölümden sonra dirilten Bâis! |
يَا بَاعِثُ |
Bâis |
573 |
الْبَاعِثُ |
18 |
Ey Kendisi için fenâ söz konusu olmayan, varlığı ebedî olan Bâkî! |
يَا بَاقِي |
Bâkî |
الْبَاقِي |
|
19 |
Ey örneği kendine ait, her şeyi kusursuz var ve inşâ eden Bâri’! |
يَا بَارِئُ |
Bâri’ |
204 |
الْبَارِئُ |
20 |
Ey genişletilecekleri genişleten, ruhlara inşirah veren ve her şeyi bereketlendiren Bâsıt! |
يَا بَاسِطُ |
Bâsıt |
72 |
الْبَاسِطُ |
21 |
Ey her şeyi Zâtına mahsus basarla gören Basîr! |
يَا بَصِيرُ |
Basîr |
الْبَصِيرُ |
|
22 |
Ey Zâtı, hakikatiyle ihata edilmeyen Bâtın! |
يَا بَاطِنُ |
Bâtın |
62 |
الْبَاطِنُ |
23 |
Ey ulular ulusu Bâzih! |
يَا بَاذِخُ |
Bâzih |
الْبَاذِخُ |
|
24 |
Ey varlık âleminde eşibenzeri olmayan şeyler yaratan Bedî’! |
يَا بَدِيعُ |
Bedî’ |
الْبَدِيعُ |
|
25 |
Ey âyât ve âsârıyla apaçık Bediyy! |
يَا بَدِىُّ |
Bediyy |
الْبَدِئُ |
|
26 |
Ey durumuna göre herkese iyilikte bulunan Berr! |
يَا برُّ |
Berr |
402 |
الْبَرُّ |
27 |
Ey salih kullarını ebedî saadet ve Kendi hoşnutluğu ile müjdeleyen Beşîr! |
يَا بَشِيرُ |
Beşîr |
الْبَشِيرُ |
|
28 |
Ey varlık ve birliğine en açık delil bizzat Kendisi olan ve daha nice deliller yaratan Burhân! |
يَا بُرْهَانُ |
Burhân |
الْبُرْهَانُ |
|
29 |
Ey dilediğine cebr ile iş yaptıran ve kullarının kırık döküklerini sarıp sarmalayan, işlerini düzeltip eksiklerini gideren Câbir! |
يَا جَابِرُ |
Câbir |
الْجَابِرُ |
|
30 |
Ey her şeyi yerli yerinde, başdöndüren bir sanatla yaratan Câil! |
يَا جَاعِلُ |
Câil |
الْجَاعِلُ |
|
31 |
Ey bütün kemâl sıfatlarını Zâtında cem’ eden, dağınık kalbleri bir araya getiren ve mahşer günü bütün mahlûkatı huzurunda toplayan Câmi’! |
يَا جَامِعُ |
Câmi’ |
114 |
الْجَامِعُ |
32 |
Ey elin ulaşmadığı, gücün yetmediği hâkim-i mutlak Cebbâr! |
يَا جَبَّارُ |
Cebbâr |
208 |
الْجَبَّارُ |
33 |
Ey celâl ve azametiyle bütün nefislerde ürperti ve haşyet hâsıl eden Celîl! |
يَا جَلِيلُ |
Celîl |
73 |
الْجَلِيلُ |
34 |
Ey güzeller güzeli ve her güzelliğin kaynağı olan Cemîl! |
يَا جَمِيلُ |
Cemîl |
الْجَمِيلُ |
|
35 |
Ey Cömertler Cömerdi Cevad! |
يَا جَوَادُ |
Cevad |
الْجَوَادُ |
|
36 |
Ey sebebiyet verenlere göre zararları yaratan D(z)ârr! |
يَا ضَارُّ |
D(z)ârr |
1201 |
الضَّارُّ |
37 |
Ey bela, musibet ve şerleri defeden Dâfi’! |
يَا دَافِعُ |
Dâfi’ |
الدَّافِعُ |
|
38 |
Ey kullarını değişik işaret ve yollarla hak ve hakikate çağıran Dâî! |
يَا دَاعِى |
Dâî |
الدَّاعِى |
|
39 |
Ey varlığı ezelî ve ebedî olan, her bir varlığın devamı Kendisinin devam ettirmesiyle mümkün olan Dâim! |
يَا دَائِمُ |
Dâim |
الدَّائِمُ |
|
40 |
Ey kullarının ihtiyaçlarını gidermeye ve onlara gelebilecek zararları uzaklaştırmaya kefîl olan Dâmin! |
يَا ضَامِنُ |
Dâmin |
الضَّامِنُ |
|
41 |
Ey varlık ve birliğine kâinatın bağrında sayısız işaret ve işaretçiler yerleştiren ve kullarını dosdoğru yola eriştiren Delîl! |
يَا دَلِيلُ |
Delîl |
الدَّلِيلُ |
|
42 |
Ey kullarını yaptıklarından dolayı hesaba çeken ve amellerinin karşılığını tastamam veren Deyyân! |
يَا دَيَّانُ |
Deyyân |
الدَّالْنُ |
|
43 |
Ey eşi, benzeri olmayan yegâne gâlip ve Eazz! |
يَا اَعَزُّ |
Eazz |
الْ اَعَزُّ |
|
44 |
Ey varlığının sonu olmayan Ebed! |
يَا اَبَدُ |
Ebed |
الْ اَبَدُ |
|
45 |
Ey durumuna göre herkese iyilikte bulunan Eberr! |
يَا اَبَرُّ |
Eberr |
الْ اَبَرُّ |
|
46 |
Ey nefislerde ürperti ve haşyet hâsıl eden Ecell! |
يَا اَجَلُّ |
Ecell |
الْ اَجَلُّ |
|
47 |
Ey ikincisi olmayan tek, Ehad! |
يَا اَحَدُ |
Ehad |
13 |
الْاَحَدُ |
48 |
Ey varlığı kendinden ve değişmeyen bir zât olan Ehakk! |
يَا اَحَقُّ |
Ehakk |
الْ اَحَقُّ |
|
49 |
Ey kibriya ve büyüklük sadece Yüce Zâtına mahsus olan Ekber! |
يَا اَكْبَرُ |
Ekber |
الْ اَكْبَرُ |
|
50 |
Ey değişik endişe ve kaygılarla Kendisine iltica edenlerin içine emniyet ve güven hisleri salan Emân! |
يَا ذَا اْلاَمَانِ |
Emân |
الْاَمَانُ |
|
51 |
Ey mutlak fazl ve şeref sahibi Emced! |
يَا اَمْجَدُ |
Emced |
الْ اَمْجَدُ |
|
52 |
Ey her vaadinde emîn olan ve kullarının gönüllerine güven ve emniyet hisleri salan Emîn! |
يَا اَمِينُ |
Emîn |
الْ اَمِينُ |
|
53 |
Ey maiyet ufkuna erenleri ünsünün tarif edilmez güzellikleriyle sarıp sarmalayan Enîs! |
يَا اَنِيسُ |
Enîs |
الْ اَنِيسُ |
|
54 |
Ey varlığının başlangıcı olmayan ezelî, Evvel! |
يَا اَوَّلُ |
Evvel |
43 |
الْأَوَّلُ |
55 |
Ey icraatıyla her an ayrı bir şe’nde bulunan, bütün fiillerin yegâne yaratıcısı Fâil! |
يَا فَاعِلُ |
Fâil |
الْفَاعِلُ |
|
56 |
Ey karanlıktan aydınlığı çıkaran ve çekirdek ve tohumları yarıp onları geliştiren Fâlık! |
يَا فَالِقُ |
Fâlık |
الْفَالِقُ |
|
57 |
Ey mükedder ve mahzun kullarına fereç ve mahreçler lutfeden Fâric! |
يَا فَارِجُ |
Fâric |
الْفَارِجُ |
|
58 |
Ey mevcûdâtı yoktan ve emsalsiz şekilde yaratan Fâtır! |
يَا فَاطِرُ |
Fâtır |
الْفَاطِرُ |
|
59 |
Ey mahlûkatına rızık ve rahmet kapılarını açan Fâtih! |
يَا فَاتِحُ |
Fâtih |
الْفَاتِحُ |
|
60 |
Ey Zâtında her türlü kemâlâtı câmi’ ve kullarına fazl u ihsanları çok olan Fâzıl! |
يَا فَاضِلُ |
Fâzıl |
الْفَاضِلُ |
|
61 |
Ey zâtında ve sıfatlarında şerîkten, eşi ve benzeri olmaktan münezzeh olan yegâne Zât, Ferd! |
يَا فَرْدُ |
Ferd |
الْفَرْدُ |
|
62 |
Ey hayır kapılarını açan ve gâileleri savan Fettâh! |
يَا فَتَّاحُ |
Fettâh |
889 |
الْفَتَّاحُ |
63 |
Ey her zaman dilediğini gerçekleştiren yegâne Gâlip! |
يَا غَالِبُ |
Gâlip |
الْغَالِبُ |
|
64 |
Ey evvelen ve bizzat Kendisini sevenlere kurbiyetini hissettiren Garîb! |
يَا قَرِيبُ |
Garîb |
الْقَرِيبُ |
|
65 |
Ey her türlü günah ve hataları yarlığayıp bağışlayan Ğaffâr! |
يَا غَفَّارُ |
Ğaffâr |
1361 |
الْغَفَّارُ |
66 |
Ey her türlü günah ve hataları yarlığayan Ğâfir! |
يَا غَافِرُ |
Ğâfir |
الْغَافِرُ |
|
67 |
Ey dilediği günahları bağışlayan Ğafûr! |
يَا غَفُورُ |
Ğafûr |
1286 |
الْغَفُورُ |
68 |
Ey kimseye muhtaç olmayan fakat başka her şey Kendisine muhtaç olan Ğaniyy! |
يَا غَنِىُّ |
Ğaniyy |
1070 |
الْغَنِىُّ |
69 |
Ey her türlü günah ve hataları yarlığayan Ğufran! |
يَا غُفْرَانُ |
Ğufran |
الْغُفْرَانُ |
|
70 |
Ey ömrünü kulluk çizgisinde sürdürenleri Zâtına mahsus muhabbetle seven Habîb! |
يَا حَبِيبُ |
Habîb |
الحَبِيبُ |
|
71 |
Ey herkesten ve her şeyden haberdar Habîr! |
يَا خَبِيرُ |
Habîr |
الْخَبِيرُ |
|
72 |
Ey hidâyeti yaratan ve dilediklerine hidâyeti ihsan eden Hâdî! |
يَا هَادِى |
Hâdî |
الْهَادِى |
|
73 |
Ey dünyada, ukbada istediğini alçaltan Hâfıd(z)! |
يَا حَفِيظُ |
Hâfıd(z) |
1481 |
الْخَافِضُ |
74 |
Ey fazl u ihsanlarda bulunan ve her şeyi bütün incelikleriyle bilen Hafiyy! |
يَا خَفِىُّ |
Hafiyy |
الْخَفِىُّ |
|
75 |
Ey koruyup kollayan, Kendisi ise hiçbir zaman hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi korunmaya da muhtaç olmayan Hâfiz! |
٭يَا حَافِظُ |
Hâfiz |
998 |
الْحَفِيظُ |
76 |
Ey dilediği gibi hüküm veren biricik hüküm sahibi Hakem! |
يَا حَكَمُ |
Hakem |
الْحَكَمُ |
|
77 |
Ey ezelî ilmiyle çizdiği kaderde her şeyi yerli yerinde, hikmetle vaz’eden Hakîm! |
يَا حَكِيمُ |
Hakîm |
78 |
الْحَكِيمُ |
78 |
Ey varlığı kendinden ve değişmeyen bir zât olan Hakk! |
يَا حَقُّ |
Hakk |
208 |
الْحَقُّ |
79 |
Ey Kendisinden başka bir yaratıcı olmayan yegâne Hâlık! |
يَا خَالِقُ |
Hâlık |
731 |
الْخَالِقُ |
80 |
Ey günah işleyenleri hemen cezalandırmayan ve onlara dönüp tevbe etme fırsatları veren Halîm! |
يَا حَلِيمُ |
Halîm |
الْحَلِيمُ |
|
81 |
Ey şan ve şerefiyle herkesin hamd ü senasının biricik mercii olan Hamîd! |
يَا حَمِيدُ |
Hamîd |
62 |
الْحَمِيدُ |
82 |
Ey kullarına rahmet ve şefkati nihayetsiz olan Hannân! |
يَا حَنَّانُ |
Hannân |
الحَنَّانُ |
|
83 |
Ey her şeye yeten ve herkesin hesabını en güzel ve en uygun şekilde görecek olan Hasîb! |
يَا حَسِيبُ |
Hasîb |
80 |
الْحَسِيبُ |
84 |
Ey ölüm Kendisine asla uğramayan ve uğramayacak olan, hayatı Kendinden, ebedî hayy olan Hayy! |
يَا حَىُّ |
Hayy |
الْحَىُّ |
|
85 |
Ey künhü nâkâbil-i idrâk olan Hû! |
يَا هُوَ |
Hû |
الْهُوَ |
|
86 |
Ey ibadetlerimizi sadece Kendisine yönelttiğimiz,ulûhiyet tahtının biricik sultanı İlahımız! |
يَا اِلٰهَنَا |
İlâh |
الْ اِلٰهَنَا |
|
87 |
Ey can alan, ruhları sıkan ve erzâkı kısan Kâbıd(z)! |
يَا قَابِضُ |
Kâbıd(z) |
903 |
الْقَابِضُ |
88 |
Ey kullarının dualarını, ihlasla işledikleri salih amellerini ve pişman bir gönülle yaptıkları tevbeleri kabul buyuran Kâbil! |
يَا قَابِلُ |
Kâbil |
الْقَابِلُ |
|
89 |
Ey yarattıklarının ihtiyaçlarını gideren ve hükmünü adalet ve hikmetine muvafık olarak her zaman kullarının maslahatları istikametinde vaz’eden Kâdî! |
يَا قَاطِي |
Kâdî |
الْقَاطِي |
|
90 |
Ey hiçbir şey mevcut değil iken Kendisi var olan, varlığı ezelî olan Kadîm! |
يَا قَدِيمُ |
Kadîm |
الْقَدِيمُ |
|
91 |
Ey her şeye gücü yettiği gibi dilediği lütfunu dilediğine ulaştırmaya da gücü yeten Kadîr! |
يَا قَدِيرُ |
Kadîr |
314 |
الْقَادِرُ |
92 |
Ey rahmet ve kudreti, kullarının ihtiyaçlarını karşılamada ve sıkıntılarını gidermede yeterli olan Kâfî! |
يَا كَافِى |
Kâfî |
الْكَافِى |
|
93 |
Ey yarattıklarının bütün ihtiyaçlarına kefîl olan Kâfil! |
يَا كَافِلُ |
Kâfil |
الْكَافِلُ |
|
94 |
Ey her şeyi Kendi iradesine râm eden Kahhâr! |
يَا قَهَّارُ |
Kahhâr |
311 |
الْقَهَّارُ |
95 |
Ey her şeyi Kendi iradesine râm eden Kâhir! |
يَا قَاهِرُ |
Kâhir |
الْقَاهِرُ |
|
96 |
Ey varlığı zaruri ve Kendinden olan ve bütün mevcûdat ayakta tutmasıyla ayakta duran Kâim! |
يَاقَائِمُ |
Kâim |
الْقَائِمُ |
|
97 |
Ey Zât, isim, sıfât ve fiillerinde kâmil ü mükemmel olan Kâmil! |
يَا كَامِلُ |
Kâmil |
الْكَامِلُ |
|
98 |
Ey kalbler ve gönüller sadece yakınlığıyla huzur ve sürur bulan Karîb! |
يَا قَرِيبُ |
Karîb |
الْقَرِيبُ |
|
99 |
Ey nimetlerini her varlığın ihtiyacına göre sonsuz adalet ve hikmetle taksim buyuran Kâsim! |
يَا قَاسِمُ |
Kâsim |
الْقَاسِمُ |
|
100 |
Ey kullarının üzerindeki bela ve musibetleri kaldıran Kâşif! |
يَا كَاشِفُ |
Kâşif |
الْكَاشِفُ |
|
101 |
Ey dilediğini dilediği gibi icrâ eden, gerçek güç ve kuvvetin yegâne sahibi Kaviyy! |
يَا قَوِىُّ |
Kaviyy |
126 |
الْقَوِىُّ |
102 |
Ey Kendi Kendine kâim olan Kayyûm! |
يَا قَيُّومُ |
Kayyûm |
الْقَيُّومُ |
|
103 |
Ey idrakin ihata edemeyeceği, ululardan ulu Kebîr! |
يَا كَبِيرُ |
Kebîr |
232 |
الْكَبِيرُ |
104 |
Ey bütün varlıkların Yüce Zâtına güvenip dayandıkları, onların ihtiyaçlarını tastamam ve vakti vaktine yetiştiren Kefîl! |
يَا كَفِيلُ |
Kefîl |
الكَفِيلُ |
|
105 |
Ey kalbleriyle, Yüce Zâtının cömertliği etrafında pervaz edip O’na sığınma yollarını araştıran ve O’nun ihsanlarını uman kullarına hep keremiyle karşılık veren Kerîm! |
يَا كَرِيمُ |
Kerîm |
270 |
الْكَرِيمُ |
106 |
Ey Zâtında mukaddes ve münezzeh, fiillerinde mutahhir ve munazzif Kuddûs! |
يَا قُدُّوسُ |
Kuddûs |
174 |
الْقُدُّوسُ |
107 |
Ey en ince noktalarına kadar her şeyi görüp bildiği hâlde Kendisi bir Mevcûd-u Meçhûl olan, veraların verasında bulunan Latîf! |
يَا لَطِيفُ |
Latîf |
للَّطِيفُ |
|
108 |
Ey kullarının en büyük payeyi Kendisine ibadet ü tâatta buldukları biricik Ma’bûd! |
يَا مَعْبُودُ |
Ma’bûd |
الْمَعْبُودُ |
|
109 |
Ey ehl-i irfan olan âriflerin çok iyi bilip tanıdığı Ma’rûf! |
يَا مَعْرُوفُ |
Ma’rûf |
الْمَعْروُفُ |
|
110 |
Ey mutlak fazl ve şeref sahibi Mâcid! |
يَا مَاجِدُ |
Mâcid |
الْمَاجِدُ |
|
111 |
Ey sevgisi her şeyin başı, bütün sevgilerin en saf, en duru kaynağı ve Yüce Zâtı bizzat sevilmeye layık olan yegâne Mahbûb! |
يَا مَحْبُوبُ |
Mahbûb |
الْمَحْبُوبُ |
|
112 |
Ey herkesin hamd ü senasının biricik mercii Mahmûd! |
يَا مَحْمُودُ |
Mahmûd |
الْمَحْمُودُ |
|
113 |
Ey sadece Kendisine teveccüh ve Kendisini talep bizzat bir anlam ifade eden biricik Maksûd! |
يَا مَقْسُودُ |
Maksûd |
الْمَقْسُودُ |
|
114 |
Ey bütün mülk Kendisine ait olan Mâlik! |
يَا مَالِكُ |
Mâlik |
الْمَالِكُ |
|
115 |
Ey mülkün tek sahibi olan Mâlikü’l-mülk! |
يَا الْمَالِكُ الْمُلْكِ |
Mâlikü’l-Mülk |
212 |
الْمَالِكُ الْمُلْكِ |
116 |
Ey kullarının yegâne sığınağı ve onlara gelecek zararları men eden Mâni’! |
يَا مَانِعُ |
Mâni’ |
161 |
الْمَانِعُ |
117 |
Ey marifet ehli kullarının Kendisinden yine sadece Kendisini istedikleri biricik Matlûb! |
يَا مَطْلُوبُ |
Matlûb |
الْمَطْلُوبُ |
|
118 |
Ey azametinde zâtî şan ve şeref sahibi Mecîd! |
يَا مَجِيدُ |
Mecîd |
57 |
الْمَجِيدُ |
119 |
Ey şanı yüce ve dilediğini gerçekleştirmeye muktedir olan Mekîn! |
يَا مَكِينُ |
Mekîn |
الْمَكِينُ |
|
120 |
Ey mülkü olan her şey ve herkes üzerindeki tasarrufu zeval bulmadan ebede kadar sürecek Melik! |
يَا مَلِيكُ |
Melîk |
90 |
الْمَلِكُ |
121 |
Ey sonsuz hazineleri her zaman dolu olan ve o hazinelerden kullarına sayısız lütuflarda bulunan ezel ve ebed sultanı Meliyy! |
يَا مَلِىُّ |
Meliyy |
الْمَلِىُّ |
|
122 |
Ey kullarının yegâne sığınağı ve onlara gelecek zararları men eden Menî’! |
يَا مَنِيعُ |
Menî’ |
الْمَانِعُ |
|
123 |
Ey mahlûkatına sayılması imkânsız nimetler ihsan eden Mennân! |
يَا مَنَّانُ |
Mennân |
الْمَنَّانُ |
|
124 |
Ey iradelerini Hakk’ın muradına bağlamayı başarabilmiş bahtiyar kulların tek istekleri olan Merğûb! |
يَا مَرْغُوبُ |
Merğûb |
الْمَرْغُوبُ |
|
125 |
Ey şükredenlerin şükürleri sadece Kendisine râcî olan Meşkûr! |
يَا مَشْكُورُ |
Meşkûr |
الْمَشْكُورُ |
|
126 |
Ey kudret-i kâhire sahibi Metîn! |
يَا مَتِينُ |
Metîn |
500 |
الْمَتِينُ |
127 |
Ey yalnız Kendisini talep eden hak yolcularının kalblerine varlığını her zaman duyuran Mevcûd! |
يَا مَوْجُودُ |
Mevcûd |
الْمَوْجُودُ |
|
128 |
Ey ey misli ve benzeri bulunmayan Mevcûd-u Mutlak! |
يَا مَوْجُودُ الْمُطْلَقُ |
Mevcûd-u Mutlak |
الْمَوْجُودُ الْمُطْلَقُ |
|
129 |
Ey dostluğu hem çok yüce hem de çok güzel olan Mevlâ! |
يَا مَوْلٰينَا |
Mevlâ |
الْمَوْلَى |
|
130 |
Ey Kendisinin biricik tasarruf sahibi olduğunu kavlî, fiilî ve hâlî ikrarlarıyla dile getiren ehl-i tevhîdin, vasıflarıyla pek iyi bilip tanıdığı Mevsûf! |
يَا مَوْصُوفُ |
Mevsûf |
الْمَوْصُوفُ |
|
131 |
Ey bütün varlık Yüce Zâtını zikreden ve zikri ruhlara itmi’nan veren gönüller sultanı Mezkûr! |
يَا مَزْكُورُ |
Mezkûr |
الْمَزْكُورُ |
|
132 |
Ey hikmeti muktezasınca, dilediğine dilediğini veren Mu’tî! |
يَا مُعْطِي |
Mu’tî |
الْمُعْطِي |
|
133 |
Ey varlıklara lâzım olan her şeyi veren Mu’tî! |
يَا مُعْطِى |
Mu’tî |
الْمُعْطِى |
|
134 |
Ey kullarına, nimetlerin en büyüklerinden olan sıhhat ve âfiyet lutfeden Muâfî! |
يَا مُعَافِى |
Muâfî |
الْمُعَافِي |
|
135 |
Ey istediğini geriye bırakan Muahhir! |
يَا مُؤَخِّرُ |
Muahhir |
1441 |
الْمُؤَخِّرُ |
136 |
Ey açık-kapalı her şeyi görüp kontrol eden, hepsini kayda geçiren Muakkib! |
يَا مُعَقِّبُ |
Muakkib |
الْمُعَقِّبُ |
|
137 |
Ey inayetiyle mahlûkatının yardımına koşan Muavvin! |
يَا مُعَوِّنُ |
Muavvin |
الْمُعَوِّنُ |
|
138 |
Ey Zâtının yüceliğini beyan ve icraat-ı sübhaniyesiyle ilan eden ve dilediğini dilediği kadar yücelten Muazzım! |
يَا مُعَظِّمُ |
Muazzım |
الْمُعَظِّمُ |
|
139 |
Ey kullarına ihsanlar bahşeden ve istediğini fazl u ihsanlarıyla başkalarından üstün kılan Mufaddil! |
يَا مُفَصِّلُ |
Mufaddil |
الْمُفَضِّلُ |
|
140 |
Ey sayısız delil ve işaretler sergileyerek hak ile bâtılın arasını tastamam ayıran Mufassıl! |
يَا مُفَصِّلُ |
Mufassıl |
الْمُفَصِّلُ |
|
141 |
Ey destek talep edenleri hiçbir zaman desteksiz bırakmayan Muğîs! |
يَا مُغِيثُ |
Muğîs |
الْمُغِيثُ |
|
142 |
Ey zenginlik bahşeden ve gönülleri zengin kılan Muğnî! |
يَا مُغْنِى |
Muğnî |
1100 |
الْمُغْنِى |
143 |
Ey mevcûdâtı ve kullarının kalblerini hâlden hâle sokarak esmâ-i hünsasının nakışlarını sergileyen Muhavvil! |
يَا مُحَوِّلُ |
Muhavvil |
الْمُحَوِّلُ |
|
144 |
Ey her şeyi ilim ve kudretiyle ihata eden Muhît! |
يَا مُحِيطُ |
Muhît |
الْمُحِيطُ |
|
145 |
Ey her işi ve davranışı sayıp dökecek olan Muhsî! |
يَا مُحْصِي |
Muhsî |
الْمُحْصِى |
|
146 |
Ey her icraatını en güzel, en mükemmel şekilde gerçekleştiren ve kullarına sayısız ihsanlarda bulunan Muhsin! |
يَا مُحْسِنُ |
Muhsin |
الْمُحْسِنُ |
|
147 |
Ey maddî-manevî hayat veren Muhyî! |
يَا مُحْيِى |
Muhyî |
الْمُحْيِى |
|
148 |
Ey hayattan sonra ölümü, ölümden sonra da hayatı geri veren Muîd! |
يَا مُعِيدُ |
Muîd |
124 |
الْمُعِيدُ |
149 |
Ey bütün mevcûdâtın biricik yardımcısı olan ve dilediklerine sürpriz yardım ve iânelerde bulunan Muîn! |
يَا مُعِينُ |
Muîn |
الْمُعِينُ |
|
150 |
Ey dilediğini azîz kılan ve şereflendiren Muizz! |
يَا مُعِزُّ |
Muizz |
124 |
الْمُعِزُّ |
151 |
Ey istediğini öne çıkaran Mukaddim! |
يَا مُقَدِّمُ |
Mukaddim |
188 |
الْمُقَدِّمُ |
152 |
Ey her şeyin kaderini ezeli ilmiyle belirleyen ve onu en hassas ölçülerle varlık sahasına çıkaran Mukaddir! |
يَا مُقَدِّرُ |
Mukaddir |
الْمُقَدِّرُ |
|
153 |
Ey esmâ-i hünsasının cilvelerini göstermek üzere değişik şeyleri hâlden hâle sokan Mukallib! |
يَا مُقَلِّبُ |
Mukallib |
الْمُقَلِّبُ |
|
154 |
Ey davranışlarını tâat eksenli götüren müminleri yakınlığıyla sevindiren Mukarrib! |
يَا مُقَرِّبُ |
Mukarrib |
الْمُقَرِّبُ |
|
155 |
Ey kullarının hata ve günahlarını görmezden gelip onları bağışlayan Mukîl! |
يَا مُقِيلُ |
Mukîl |
الْمُقِيلُ |
|
156 |
Ey mülkü olan bütün kâinattaki tasarruf ve idaresi her an kesintisiz devam eden Mukîm! |
يَا مُقِيمُ |
Mukîm |
الْمُقِيمُ |
|
157 |
Ey gıda veren, bakıp koruyan Mukît! |
يَا مُقِيتُ |
Mukît |
550 |
الْمُقِيتُ |
158 |
Ey her hükmünde âdil olan Muksit! |
يَا مُقْسِطُ |
Muksit |
209 |
الْمُقْسِطُ |
159 |
Ey mutlak iktidar sahibi Muktedir! |
يَا مُقْتَدِرُ |
Muktedir |
744 |
الْمُقْتَدِرُ |
160 |
Ey kullarını dünya ve âhiretin güzelliklerine teşvik ve terğîb eden Murağğib! |
يَا مُرَغِّبُ |
Murağğib |
الْمُرَغِّبُ |
|
161 |
Ey kullarını razı ve hoşnut eden Murdî! |
يَا مُرْضِى |
Murdî |
الْمُرْضِى |
|
162 |
Ey her bir yarattığına en layık sûreti veren Musavvir! |
يَا مُصَوِّرُ |
Musavvir |
342 |
الْمُصَوِّرُ |
163 |
Ey itaatkar kulları için rahmet dairesini genişlettiği gibi dilediği şeyleri dilediği kadar genişleten Mûsi’! |
يَا مُوسِعُ |
Mûsi’ |
148 |
الْمُوسِعُ |
164 |
Ey maddî ve manevî kirleri temizleyip arındıran Mutahhir! |
يَا مُطَهِّرُ |
Mutahhir |
الْمُطَهِّرُ |
|
165 |
Ey Kendi rubûbiyetinin şahidi olan ve herkese güven vaadeden Mü’min! |
يَا مُؤْمِنُ |
Mü’min |
131 |
الْمُؤْمِنُ |
166 |
Ey her şeyi ilk yaratan Mübdi’! |
يَا مُبْدِىُٔ |
Mübdi’ |
47 |
الْمُبْدِئُ |
167 |
Ey seyyiâtı hasenâta tebdîl eden ve varlık âleminde yaptığı değişikliklerle sayısız esmasının cilvelerini gösteren Mübeddil! |
يَا مُبَدِّلُ |
Mübeddil |
الْمُبَدِّلُ |
|
168 |
Ey itaatkâr kullarını ebedî saadet ve hoşnutluğu ile müjdeleyen Mübeşşir! |
يَا مُبَشِّرُ |
Mübeşşir |
الْمُبَشِّرُ |
|
169 |
Ey şuur sahibi kullarına her şeyin doğrusunu en doğru şekilde açıklayıp beyan eden Mübeyyin! |
يَا مُبَيِّنُ |
Mübeyyin |
الْمُبَيِّنُ |
|
170 |
Ey kâinatta ve indirdiği semâvî kitaplarda varlık ve birliğinin delillerini apaçık beyan eden Mübîn! |
يَا مُبِينُ |
Mübîn |
الْمُبِينُ |
|
171 |
Ey cemâliyle, göz ve gönüllere kâinatın çehresinde sayısız güzellikler sunan Mücemmil! |
يَا مُجَمِّلُ |
Mücemmil |
الْمُجَمِّلُ |
|
172 |
Ey lisan-ı hâl ve kâl ile yapılan yalvarış ve yakarışlara en güzel şekilde icabet eden Mücîb! |
يَا مُجِيبُ |
Mücîb |
55 |
الْمُجِيبُ |
173 |
Ey affıyla imdat eden ve himaye buyuran Mücir! |
يَا مُجِيرُ |
Mücîr |
الْمُجِيرُ |
|
174 |
Ey bütün varlık âlemini tastamam bir âhenk içinde tedbîr u idare eden Müdebbir! |
يَا مُدَبِّرُ |
Müdebbir |
الْمُدَبِّرُ |
|
175 |
Ey zorlukları kolay, belaları hafif hâle getiren Mühevvin! |
يَا مُهَوِّنُ |
Mühevvin |
الْمُهَوِّنُ |
|
176 |
Ey herkesi ve her şeyi her an görüp gözeten Müheymin! |
يَا مُهَيْمِنُ |
Müheymin |
145 |
الْمُهَيْمِنُ |
177 |
Ey her varlığı istidadının kemâl noktasına, dilediğinde de varlığın kendisini aşan istidatlara ulaştıran Mükemmil! |
يَا مُكَمِّلُ |
Mükemmil |
الْمُكَمِّلُ |
|
178 |
Ey bütün mükevvenâtı yaratıp yed-i kudretinde tutan ve idare eden Mükevvin! |
يَا مُكَوِّنُ |
Mükevvin |
الْمُكَوِّنُ |
|
179 |
Ey sonsuz hazinelerindeki nimetleri bol bol ikram eden Mükrim! |
يَا مُكْرِمُ |
Mükrim |
الْمُكْرِمُ |
|
180 |
Ey yarattıklarına kendileri için lüzumlu bilgileri ta’lim ve telkin buyuran Mülakkin! |
يَا مُلَقِّنُ |
Mülakkin |
الْمُلَقِّنُ |
|
181 |
Ey varlığı çeşit çeşit, renk renk, desen desen yaratan ve basiretli nazarlara arz eden Mülevvin! |
يَا مُلَوِّنُ |
Mülevvin |
الْمُلَوِّنُ |
|
182 |
Ey verdiği hayatı alıp öldüren Mümît! |
يَا مُمِيتُ |
Mümît |
الْمُمِيتُ |
|
183 |
Ey sonsuz cömertlik sahibi ve nimet verici Mün’im! |
يَا مُنْعِمُ |
Mün’im |
الْمُنْعِمُ |
|
184 |
Ey her bir varlığa ihtiyacı olan nimeti, ihtiyacı olan vakitte yetiştiren Müna’im! |
يَا مُنَعِّمُ |
Müna’im |
الْمُنَعِّمُ |
|
185 |
Ey kullarını her türlü bela ve musibetlerden kurtarıp sahil-i selâmete çıkaran Müncî! |
يَا مُنْجِى |
Müncî |
الْمُنْجِى |
|
186 |
Ey yarattıklarını ayrı ayrı nevâle ve ihsanlara nâil kılan Münevvil! |
يَا مُنَوِّلُ |
Münevvil |
الْمُنَوِّلُ |
|
187 |
Ey sonsuz nuruyla bütün mevcûdâtı ve kullarının kalblerini nurlandıran Münevvir! |
يَا مُنَوِّرُ |
Münevvir |
الْمُنَوِّرُ |
|
188 |
Ey yüce katından melekler, kitaplar indiren; itaat edenlere rahmet, isyankârlara da bela ve musibet yağdıran Münezzil! |
يَا مُنَزِّلُ |
Münezzil |
الْمُنَزِّلُ |
|
189 |
Ey nuruyla kâinatın çehresini nurlandırdığı gibi Kendisine teveccüh eden samimi gönülleri de nurlandıran Münîr! |
يَا مُنِيرُ |
Münîr |
الْمُنِيرُ |
|
190 |
Ey suçluları tecziye eden Müntakim! |
يَا مُنْتَقِمُ |
Müntakim |
630 |
الْمُنْتَقِمُ |
191 |
Ey kullarını isyandan sakındırmak için azabıyla korkutan Münzir! |
يَا مُنْذِرُ |
Münzir |
الْمُنْذِرُ |
|
192 |
Ey bütün mevcûdâtı bir nizam ve intizam içerisinde tertibe koyan Mürettib! |
يَا مُرَتِّبُ |
Mürettib |
الْمُرَتِّبُ |
|
193 |
Ey doğruyu arayanları en doğru noktaya ulaştıran Mürşid! |
يَا مُرْشِدُ |
Mürşid |
الْمُرْشِدُ |
|
194 |
Ey kerem, lütuf ve ihsan sadece Kendinden beklenen Mürtecâ! |
يَا مُرْتَجَا |
Mürtecâ |
الْمُرْتَجَا |
|
195 |
Ey bütün sebepleri ve neticelerini yaratan Müsebbib! |
يَا مُسَبِّبُ |
Müsebbib |
الْمُسَبِّبُ |
|
196 |
Ey tecellî eyleyince her işi âsân eden, zorlukları kolaylığa çeviren Müsehhil! |
يَا مُسَهِّلُ |
Müsehhil |
الْمُسَهِّلُ |
|
197 |
Ey herkesin yardımı sadece Kendisinden dilediği Müsteân! |
يَا مُسْتَعَانُ |
Müsteân |
الْمُسْتَعَانُ |
|
198 |
Ey her türlü noksanlıktan müberrâ bir ulu, Müteâl! |
يَا مُتَعَالُ |
Müteâl |
551 |
الْمُتَعَالُ |
199 |
Ey ululuk ve azamet, yücelerden yüce Zâtının lazımı olan Mütekebbir! |
يَا مُتَكَبِّرُ |
Mütekebbir |
664 |
الْمُتَكَبِّرُ |
200 |
Ey herkese yürümek istediği yolun önünü açan ve zorlukları kolay hâle getiren Müyessir! |
يَا مُيَسِّرُ |
Müyessir |
الْمُيَسِّرُ |
|
201 |
Ey insanlara hak ve bâtılı gösterip onları eğri yolun encamından sakındıran Müzekkir! |
يَا مُذَكِّرُ |
Müzekkir |
الْمُذَكِّرُ |
|
202 |
Ey sonsuz kudretiyle her varlığı hükmüne râm eden ve müstahak olanları zillete maruz bırakan Müzellil! |
يَا مُذَلِّلُ |
Müzellil |
الْمُذَلِّلُ |
|
203 |
Ey varlık âlemini en güzel şekilde zinetlendirdiği gibi sevdiği kullarının gönül dünyalarını da zinetlendiren Müzeyyin! |
يَا مُزَيِّنُ |
Müzeyyin |
الْمُزَيِّنُ |
|
204 |
Ey izhar eden, açığa çıkaran gösteren ve gösterici Müzhir! |
يَا مُظْهِرُ |
Müzhir |
الْمُظْهِرُ |
|
205 |
Ey istediğini zelîl ve rüsvay hâle getiren Müzill! |
يَا مُذِلُّ |
Müzill |
800 |
الْمُذِلُّ |
206 |
Ey kulları için fayda ve hayırlar yaratan Nâfi’! |
يَا نَافِعُ |
Nâfi’ |
201 |
النَّافِعُ |
207 |
Ey kullarını inkâr ve isyandan nehyeden Nâhî! |
يَا نَاهِى |
Nâhî |
النَّاهِى |
|
208 |
Ey inanan kullarını salih amellerinde ve zor anlarında yardımsız bırakmayan Nâsır! |
يَا نَاصِرُ |
Nâsır |
النَّاصِرُ |
|
209 |
Ey yardımı gelip ulaştığında daha hiçbir yardıma ihtiyaç bırakmayan Nasîr! |
يَا نَصِيرُ |
Nasîr |
النَّصِيرُ |
|
210 |
Ey açık gizli her şeyi görüp kontrol eden Nâzır! |
يَا نَاظِرُ |
Nâzır |
النَّاظِرُ |
|
211 |
Ey kullarını inkâr ve isyandan sakındırmak için şiddetli azabıyla korkutan Nezîr! |
يَا نَذِيرُ |
Nezîr |
النَّذِيرُ |
|
212 |
Ey her şeyin biricik ışık kaynağı Nur! |
يَا نُّورُ |
Nur |
النُّورُ |
|
213 |
Ey terbiyenin bütün levâzımını câmi’ şekilde terbiye eden Rabb! |
يَا رَبَّنَا |
Rabb |
الرَّبَّنَا |
|
214 |
Ey kullarına rıza yollarını gösteren ve itaatkâr kullarından razı olan Radıyy! |
يَا رَضِىُّ |
Radıyy |
الرَّضِىُّ |
|
215 |
Ey sevdiği kullarını, bütün lütuflarından daha büyük olan rıza ve rıdvanına mazhar kılan Râdî! |
يَا رَاضِي |
Râdî |
الرَّاضِي |
|
216 |
Ey şerleri ref’ eden ve kullarından dilediğinin mertebesini yükselten Yüceler Yücesi Râfi’! |
يَا رَافِعُ |
Râfi’ |
351 |
الرَّافِعُ |
217 |
Ey zâhir-bâtın her şeyi her an görüp kontrol eden ve Kendisi için uyku gibi avârız asla söz konusu olmayan Rakîb! |
يَا رَقِيبُ |
Rakîb |
312 |
الرَّقِيبُ |
218 |
Ey en doğru noktaya ulaştıran Râşid! |
يَا رَاشِدُ |
Râşid |
الرَّاشِدُ |
|
219 |
Ey re’fet ve şefkati bütün şefkatlerin kaynağı olanı Raûf! |
يَا رَؤُفُ |
Raûf |
281 |
الرَّؤُفُ |
220 |
Ey her ihtiyaç sahibini ihtiyacına göre rızıklandıran Râzık! |
يَا رَازِقُ |
Râzık |
الرَّازِقُ |
|
221 |
Ey rahmet ve affı umulan ve teveccühlerine muntazır olunan Recâ! |
يَا رَجَا |
Recâ |
الرَّجَا |
|
222 |
Ey zararları ref’ eden ve dilediği kullarının mertebesini yükselten Yüceler Yücesi Refî’! |
يَا رَفِيعُ |
Refî’ |
الرَّفِيعُ |
|
223 |
Ey doğru noktaya ulaştıran Reşîd! |
يَا رَشِيدُ |
Reşîd |
الرَّشِيدُ |
|
224 |
Ey her ihtiyaç sahibini ihtiyacına göre rızıklandıran Rezzâk! |
يَا رَزَّاقُ |
Rezzâk |
315 |
الرَّزَّاقُ |
225 |
Ey yakışıksız şeylere çok defa hüsn-ü muamelede bulunan Sabbâr! |
يَا صَبَّارُ |
Sabbâr |
الصَّبَّارُ |
|
226 |
Ey varlığının başlangıcı olmayan, her şeyden önce var olan Sâbık! |
يَا سَابِقُ |
Sâbık |
السَّابِقُ |
|
227 |
Ey yakışıksız şeylere hüsn-ü muamelede bulunan Sabûr! |
يَا صَبُورُ |
Sabûr |
الصَّبُورُ |
|
228 |
Ey her sözü doğru ve hak olan, her vaadini mutlaka yerine getiren Sâdık! |
يَا صَادِقُ |
Sâdık |
الصَّادِقَ |
|
229 |
Ey varlıkları kendi istidat ve kabiliyetlerinin nihaî inkişaf noktası sayılan arş-ı kemâlâtlarına sevk eden Sâik! |
يَا سَائِقُ |
Sâik |
السَّائِقُ |
|
230 |
Ey her türlü noksan ve kusurlardan münezzeh, müberrâ ve muallâ olan Sâlim! |
يَا سَالِمُ |
Sâlim |
السَّالِمُ |
|
231 |
Ey herkes ve her nesne Kendisine her zaman muhtaç olduğu hâlde Kendisi hiçbir zaman hiçbir şeye ihtiyaç duymayan müstağnî Samed! |
يَا صَمَدُ |
Samed |
134 |
الصَّمَدُ |
232 |
Ey gizli açık her şeyi duyan ve itibara alan Sâmi’! |
يَا سَامِعُ |
Sâmi’ |
السَّامِعُ |
|
233 |
Ey kâinatın bağrına serpiştirilmiş birbirinden güzel masnûâtın sanatperver sanatkârı, biricik Sâni’! |
يَا صَنِعُ |
Sâni’ |
الصَّانِعُ |
|
234 |
Ey feryad ü figan içerisinde el açanların feryadına cevap veren Sarîh! |
يَا صَرِيخُ |
Sarîh |
الصَّرِيخُ |
|
235 |
Ey ayıplardan sâlim ve herkes için selâmet kaynağı Selâm! |
يَا سَلَامُ |
Selâm |
131 |
السَّلاَمُ |
236 |
Ey gizli-açık her şeyi duyan ve itibara alan Semî’! |
يَا سَّمِيعُ |
Semî’ |
180 |
السَّمِيعُ |
237 |
Ey dilediklerini çok süratli geliştiren ve hesapları çok çabuk gören Serî’! |
يَا سَرِيعُ |
Serî’ |
السَّرِيعُ |
|
238 |
Ey ayıp ve kusurları örtüp gizleyen Settâr! |
يَا سَتَّارُ |
Settâr |
السَّتَّارُ |
|
239 |
Ey Efendimiz, mâlikimiz! |
يَا سَيِّدَنَا |
Seyyid |
السَّيِّدُ |
|
240 |
Ey her türlü noksan sıfatlardan ve şirkten uzak, ve bütün varlığın sahibi olan Subbuh! |
يَا سُبُّحُ |
Subbuh |
السُّبُّحُ |
|
241 |
Ey Kendisini azledecek bir merci ve makam katiyen bulunmayan sermedî Sultan! |
يَا سُلْطَانُ |
Sultan |
السُّلْطَانُ |
|
242 |
Ey her türlü eksik sıfatlardan münezzeh ve topyekün kemâl sıfatlarıyla muttasıf Sübhan! |
يَا سُبْحَانُ |
Sübhan |
السُّبْحَانُ |
|
243 |
Ey görünür ve görünmez hastalıklara şifalar bahşeden Şâfî! |
يَا شَافِى |
Şâfî |
الشَّافِى |
|
244 |
Ey dilediğine rahmetiyle bizzat şefaat eden ve dilediği makbul kullarına şefaat etme izni veren Şâfi’! |
يَا شَافِعُ |
Şâfi’ |
الشَّافِعُ |
|
245 |
Ey kendisinden hiçbir şey saklanamayan ve hiçbir şeyi unutmayan Şâhid! |
يَا شَاهِدُ |
Şâhid |
الشَّاهِدُ |
|
246 |
Ey şükredeni karşılıksız bırakmayan ihsan sahibi Şâkir! |
يَا شَاكِرُ |
Şâkir |
الشَّاكِرُ |
|
247 |
Ey yegâne azamet sahibi Şâmih! |
يَا اَشَّمِخُ |
Şâmih |
الشَّمِخُ |
|
248 |
Ey inkâr eden münkirlere ve isyan eden âsîlere karşı azabı çok şiddetli olan Şedîd! |
يَا شَدِيدُ |
Şedîd |
الشَّدِيدُ |
|
249 |
Ey her şeyi ra’ye’l-ayn bilen Şehîd! |
يَا شَهِيدُ |
Şehîd |
319 |
الشَّهِيدُ |
250 |
Ey şükredeni mukabelesiz bırakmayan ve iyiliklere mutlaka karşılık veren, ihsan sahibi Şekûr! |
يَا شَكُورُ |
Şekûr |
526 |
الشَّكُورُ |
251 |
Ey azamet ve ululuğuyla beraber aciz ve muhtaç kullarına lütuflarda bulunan Şerîf! |
يَا شَرِيفُ |
Şerîf |
الشَّرِيفُ |
|
252 |
Ey dertlere en güzel devayı, hastalıklara en güzel şifayı sunan Tabîb! |
يَا طَبِيبُ |
Tabîb |
الطَّبِيبُ |
|
253 |
Ey sonsuz derece pak ve temiz olan mutlak Tâhir! |
يَا طَّاهِرُ |
Tâhir |
الطَّاهِرُ |
|
254 |
Ey kullarından, kendi menfaatleri için salih ameller işlemelerini isteyen Tâlib! |
يَا طَالِبُ |
Tâlib |
الطَّالِبُ |
|
255 |
Ey tevbeye sevk eden ve tevbeleri kabul buyuran Tevvâb! |
يَا تَوَّابُ |
Tevvâb |
415 |
التَّوَّابُ |
256 |
Ey aczi söz konusu olmayan kâdir u kâhir Vâcid! |
يَا وَاجِدُ |
Vâcid |
الْوَاجِدُ |
|
257 |
Ey vaadlerini mutlaka gerçekleştiren ve nimetlerini tamama erdiren Vâfî! |
يَا وَافِي |
Vâfî |
الْوَافِي |
|
258 |
Ey nazîri, veziri, dengi, benzeri olmayan bir yektâ Vâhid! |
يَا وَاحِدُ |
Vâhid |
19 |
الْوَاحِدُ |
259 |
Ey kâinatları idare eden, her şeyi gözeten Vâlî! |
يَا وَالِي |
Vâlî |
47 |
الْوَالِى |
260 |
Ey dilediğine dilediğini temlik eden gerçek sahip, Vâris! |
يَا وَارِثُ |
Vâris |
الْوَارِثُ |
|
261 |
Ey ilim, rahmet ve kudretiyle varlığı topyekün kuşatan Vâsi’! |
يَا وَاسِعُ |
Vâsi’ |
137 |
الْوَاسِعُ |
262 |
Ey bazı kullarını muhabbete mazhar kılıp seven ve onlar tarafından sevilen Vedûd! |
يَا وَدُودُ |
Vedûd |
20 |
الْوَدُودُ |
263 |
Ey her vaadini başları döndürecek bir vefa derinliği ile yerine getiren ve bütün vefaların kaynağı olan Vefiyy! |
يَا وَافِى |
Vefiyy |
الْوَافِى |
|
264 |
Ey karşılıksız bol bol hibede bulunan Vehhâb! |
يَا وَهَّابُ |
Vehhâb |
19 |
الْوَهَّابُ |
265 |
Ey güvenilip dayanılan ve Kendisine itimat edilen en güzel Vekîl! |
يَا وَكِيلُ |
Vekîl |
66 |
الْوَكِيلُ |
266 |
Ey dost ve yardımcı Veliyy! |
يَا وَلِىُّ |
Veliyy |
56 |
الْوَلِىُّ |
267 |
Ey bir ve tek olan, misli ve niddi bulunmayan Vitr! |
يَا وِتْرُ |
Vitr |
الْوِتْرُ |
|
268 |
Ey âyât ve âsârıyla apaçık Zâhir! |
يَا ظَاهِرُ |
Zâhir |
1106 |
الظَّاهِرُ |
269 |
Ey Kendisini zikr u fikr u ibadetle yâd eden kullarını teşrîf ve tekrîmle anan Zâkir! |
يَا ذَاكِرُ |
Zâkir |
الذَّاكِرُ |
|
270 |
Ey Yüce Zâtı bütün noksanlardan müberrâ olan ve nefisler ancak tezkiyesiyle arınan Zekiyy! |
يَا زَكِىُّ |
Zekiyy |
الزَّكِىُّ |
|
271 |
Ey sonsuz celâlle ikram ve cemâli cem’ eden Zü’l-celâli ve’l-ikram! |
يَا زَا الْجَلاَلِ وَالإِكْرَامِ |
Zü’l-celâli ve’l-ikram |
1100 |
ذُو الْجَلاَلِ وَالإِكْرَامِ |
272 |
Ey yarattıklarına sonsuz nimetler lutfeden, beyanı en güzel olan ve insana beyanı öğreten Zü’l-mennive’l-beyan! |
يَا ذَا الْمَنِّ وَ الْبَيَانِ |
Zü’l-mennive’l-beyan |
الذَّا الْمَنِّ وَ الْبَالْنِ |